Kot kumaşları, plastikler, ilaçlar, düğmeler, kağıtlar, elektronik parçalarÉ Hepsi Deniz Sağdıç’ın elinde birer sanat eserine dönüşüyor. Bizim için “atık” sayılan nesneler üzerinde çalışarak portreler oluşturan sanatçı, şimdiye kadar gerek yurt içinde gerekse yurt dışında birçok sergiye imza attı. Son olarak İstanbul Havaalanı’nda “0” Sıfır Noktası isimli bir sergi açan Deniz Sağdıç, sanatını galeri ve müzelerden ziyade yaşamın içinde konumlandırmayı böylece sanatı daha ulaşılabilir kılmayı amaçladığını belirtiyor.
Sürdürülebilir sanatla yolunuz nasıl kesişti? Sizi bu sanata çeken şey ne oldu?
2000’li yılların başında sıradan bir nesnenin olduğu haliyle sergilenerek sanat eserine dönüştüğü “kavramsal sanat” olarak isimlendirilen çalışmalarla ilgili yoğun tartışmalar başlamıştı. Ben de bu tartışmalara bir eleştiri olarak sıradan nesneleri topluyor, bunlara boyama, yontma gibi sanatın klasik yöntemleriyle müdahalelerde bulunuyordum. Böylece kavramsal sanat ile klasik sanatı bir araya getirmeye çalışıyordum. Müdahale ettiğim bu nesneler aynı zamanda atık malzemelerdi; çoğunlukla sokağa terk edilmiş çeşitli kullanım nesneleriydi. Zamanla bunu yaparken aslında bu nesneleri geri ve çoğu zaman ileri dönüştürmüş olduğumu fark ettim. Ben bu nesneleri sokaktan, çöpten, oradan, buradan toplarken sürdürülebilirlik döngüsüne katkıda bulunmuş oluyordum. Sanat yaparken bir yandan da doğa dostu yaklaşımlara katkıda bulunuyor olmak son derece mutluluk vericiydi.
Sürdürülebilir sanatı kendi kelimelerinizle nasıl tanımlarsınız?
Benim için sürdürülebilir sanat, doğa dostu yaşam alışkanlıklarına ilham verebilmek anlamına geliyor. Çoğu zaman “çöp” olarak isimlendirdiğimiz atıkların, esasında estetik ve güzel olanla temellendirildiği görsel sanatlar alanında bile kendilerine yer bulabilmeleri insanlar için ilham verici olmalı. Dolayısıyla atıklarla sanat bile yapılabiliyorsa herkesin kendi yaşam alanında, kendi uzmanlık alanlarında mutlaka yapabileceği bir şeyler vardır. Hiç olmazsa tüketim alışkanlıklarımız hakkında yeniden düşünebilmek bile bir şeydir.
Eserlerinizi oluştururken hangi atık materyallerden faydalanıyorsunuz? Çalışmayı en sevdiğiniz malzemeler hangileri?
Çalışmayı en sevdiğim malzeme, henüz çalışmadığım malzemedir. Ben aslında her yeni malzemeye bir meydan okuma, kendime bir meydan okuma olarak görüyor ve bundan son derece heyecan ve keyif duyuyorum. Şimdiye kadar hemen hemen her türlü tüketim atığıyla eserler yaptım. Ama hâlâ daha önce akla gelmeyen malzemeler karşıma çıkabiliyor. İnsanlık olarak o kadar tüketiciyiz ki akla gelebilecek her türlü malzemeyi maalesef bir tüketim ürününe dönüştürmeyi becermişiz.
İstanbul Havalimanı’nın dış hatlar gidiş alanında “0” Sıfır noktası isimli bir sergi açtınız. Serginizin ana fikri nedir? Sergi için hangi materyalleri kullandınız?
“0” Sıfır Noktası sergisi İstanbul Havalimanı işletmecisi İGA ile birlikte gerçekleştirdiğimiz bir proje. Planlama ve uygulama süreçleriyle yaklaşık bir yıl boyunca İGA ile birlikte çalıştığımız bu projede, İstanbul Havalimanı Katı Atık Yönetim Merkezi’nde tasnif ettiğimiz atıklarla eserler meydana getirdim. Tıbbi atık veya kesici, delici atıklar gibi uçuş güvenliğini tehdit edebilecek atıklar dışında neredeyse akla gelebilecek her tür atığı bu eserlerde değerlendirdik. İstanbul Havalimanı bu konuda ödülleri de bulunan, dünyada sürdürülebilirliği en etkin biçimde uygulayan örnek bir tesis. Sürdürülebilirliğin sadece birkaç ülkenin veya kurumun değil tüm insanlığın evrensel bir meselesi olduğunu görünürleştirmek için İstanbul Havalimanı’nda daha iyi bir alan bulunabilir mi emin değilim. Bu sergide dünyanın farklı ülke ve milletlerinin atıklarını tek bir sanat eseri üzerinde görebilirsiniz. İGA ile birlikte havalimanının tüm ziyaretçilerine, bunun bir seyahatten öte, tüketim alışkanlıklarını yeni baştan düzenleyecekleri bir yolculuğun başlangıç noktası olması dileğiyle bu projeyi meydana getirdik. Tükettiklerimizin ne derece hayati olup olmadığını anlamamız için insanlık olarak özümüze yani “0” Sıfır Noktası’na dönüp yeniden bakmamız gerekiyor.
Sergi için havalimanı seçmek sizin fikriniz miydi? İnsanlar sergiye nasıl tepkiler veriyor?
Ben öteden beri sanatı gündelik hayatın bir parçası, yaşamın içinde, tam ortasında konumlandırmaya çalışıyorum. Bu nedenle yıllardır sergilerimi mümkün oldukça alışılagelmiş sanat alanları dışında gerçekleştirmeye çabalıyorum. Havalimanı gibi her gün binlerce insanın ziyaret ettiği bir alan bu amaç için kusursuzdu. İGA ve benim sürdürülebilirlik konusundaki ortak mücadelemiz de eklenince İstanbul Havalimanı’nda bir sergi projesi benim için her bakımdan heyecan verici bir meseleye dönüştü. Hangi milletten, kültürden olursa olsun her bir yolcunun eserlere verdiği tepki o kadar evrensel ve aynı zamanda o kadar nadide ki. Kendi tükettikleri olması nedeniyle çok yakından tanıdıkları bu malzemelerle çok ilginç ilişkiler kuruyorlar. Belki de bu nedenle hemen hemen her ziyaretçi eserlere fiziksel olarak dokunmak istiyor. Eserlerde kullanılmış bu atıklara dokunma istediği hem sürdürülebilirlik hem de sanat anlamında incelenmeye değer heyecan verici bir mesele.
Çalışmalarınız genellikle portreler şeklinde. Portreler üzerinde çalışmanızın özel bir nedeni var mı?
Birbirimizle kurduğumuz ilişkilerin temeli yüzümüz ve onun takındığı ifadeler üzerine kurulu. Öte yandan bakmak gibi fiziksel olmayan bir eylemin araştırılmaya üzerinde düşünmeye değer bir konu olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle bir insanla iletişim kurabilmenin en dolaysız ve basit yolunun insan yüzü, yani portreler aracılığıyla olabildiğine inanıyorum. Çoğu eserimdeki portreler izleyeni gözleriyle takip eder. Onlara baktığınızda onların da adeta canlı biçimde size baktığını iliklerinize kadar hissedersiniz. İşte o anda eserin insanla olan iletişimi başlamış, ifade etmek istediğiniz duygu ve düşünceler açıklık kazanmıştır.
Bir eserinizin/serginizin tamamlanması ne kadar zamanınızı alıyor? Kullanacağınız malzemeleri nasıl temin ediyorsunuz?
Dünyamız hızla bir çöp yığını haline gelirken belki de bulmakta en az zorlanacağınız şey atıklar. Kendi atıklarım ve çevremdekiler dışında birçok kişi ve kurum atıklarını bana gönderiyor. Ve elbette İstanbul Havalimanı’ndaki sergide olduğu gibi çeşitli kurumlarla bu konuda iş birliği yapıyorum. Tüm etkilerini bir kenara bıraksak sanatımla insanların atıklarını ayrıştırmasına teşvik edebilmek bile son derece mutlu edici. Her bir yeni atık bana ulaştığında öncelikle onu bir malzeme olarak yakından tanıma süreci başlıyor. Günlerce o malzemeyi inceliyorum, denemeler yapıyorum. Bir malzemenin bir sanat eserine dönüşmesi çoğu zaman haftalar hatta aylar alıyor.
Sürdürülebilirlik kamudan özel sektöre herkesin gündeminde. Bu sektörlerden size iş birliği talepleri geliyor mu? Şimdiye kadar kimlerle ne gibi ortak çalışmalara imza attınız?
Atık malzemelerle eserler yapmaya başladığım ilk yıllarda sürdürülebilirlik, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu denli farkındalığı olan bir mesele değildi. Eserlerimi sergilemeye başladıkça ilk ilgilenmeye başlayan tekstil firmaları oldu. Tekstilin adeta anavatanı durumundaki ülkemiz tekstil kurum ve markaları üretimlerinde sürdürülebilirlik prensiplerini uygulamaya ilk başlayanlardı. Bu nedenle süreç içinde ülkemizin önde gelen neredeyse tüm tekstil firmasıyla iş birliği projeleri yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Zamanla diğer sektörlerden kurumlarla da iş birliği yapmaya başladık. Yurtdışı ve global kurumlarla iş birliği projeleri yapan bir sanatçı olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki ülkemiz kurum ve markaları sürdürülebilirlik konusunda dünyada öncü ve örnek durumunda.
Yurt dışında ne gibi çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz?
Şimdiye kadar dünyanın önde gelen neredeyse tüm başkentlerinde sergi projeleri gerçekleştirdim. Pandemi süreciyle ara vermiş olsak da önümüzdeki dönemde yurt dışı projeleri devam edecek. Kişisel sergilerin dışında yurtdışında da ülkemizde olduğu gibi kimi kurum ve markalarla iş birliği projeleri sürdürüyoruz. Sürdürülebilirlik ülke ve coğrafya fark etmeksizin insanlığın ortak meselesi. Tüm dünyada elimizden geldiği kadar bu konuda farkındalığı artırmalıyız.