Z kuşağı, sadece teknolojiye yatkınlıkları ya da kişilik özellikleriyle diğerlerinden ayrılmıyor. Onları önceki kuşaklardan ayıran çok önemli bir gerçek daha var: iklim felaketinin doruğa çıktığı bir dönemde doğmuş olmaları. Günümüz çocukları, kendilerinden çok daha büyük bu gerçekle yüzleşmek zorunda çünkü iklim krizi en çok onların geleceğini tehdit ediyor. Kendilerinden önceki nesillerden miras kalan dünyayı, geleceğe taşımak zorundalar.
Nitekim yeni nesle baktığımızda doğayla barışık, çevreye duyarlı ve bu konuda aktif rol alan çocuklara daha sık rastlıyoruz. Kendilerinden önceki Y Kuşağı’nın yetişkinlikte tanıştığı geri dönüşüm, küresel ısınma, karbon ayak izi ve yeşil enerji gibi kavramları çok daha küçük yaşta öğreniyorlar. Bu konuda sunumlar yapıyor, projeler geliştiriyor ve daha aktif rol alıyorlar.
Son yıllarda iklim krizinin boyutları öyle bir noktaya ulaştı ki, yeşili ve doğayı sevmekten çok daha fazlasına ihtiyaç var. Artık gezegeni koruyan, tüketim ve yaşam alışkanlıklarını buna göre düzenleyebilecek yani gelecekte iklim krizi şartlarına uyumlu bireylerin yetiştirilmesi büyük önem taşıyor. Çocuklarımızın geleceğin dünyasına hazırlanmasında elbette en önemli rol anne babaların. Sonrasında ise, küçük yaşlardan itibaren bu bilincin aşılanması için okullara büyük iş düşüyor.
İklim aktivizmi okullara yayılıyor
İklim krizinin derinleşmesiyle, küresel arenada iklim aktivistlerinin sesi daha gür çıkıyor. Bu sese son zamanlarda okullar ve öğrenciler de eşlik ediyor. Örneğin “Running Out of Time” hareketi, Mayıs ayında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’na (COP 27) altı ay kala kitlesel katılımın olduğu bir bayrak yarışına başladı. COP 26’nın yapıldığı Glasgow’dan, bu yıl 7-18 Kasım tarihleri arasında COP27’nin yapılacağı Mısır’ın Şarm El Şeyh şehrine dünyanın dört bir yanından herkes koşuya katılabilecek. Amaç Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP 27) öncesi, iklim değişikliğinden en çok etkilenen gençlerin sesini tüm dünyaya duyurmak! Bu nedenle dünyanın dört bir yanından alınan mesajların, İsviçre’den başlarak 18 ülkeden geçip Mısır’a ulaştırılması planlanıyor. Bu hareket, aynı zamanda 3 Kasım Küresel Okullar Eylem Günü’nde tüm okulları ve öğrencileri 15 dakikalık kendi eylemlerini yapmaya ve bunu paylaşmaya davet ediyor. Ayrıca belirlenen rotalar üzerinden tüm öğrenciler, katılımcıları desteklemeye çağırılıyor.
Fosile Son: İşgal Et (End Fossil: Occupy) eylemindeki genç aktivistler ise iklim eylemlerinin dozunu biraz daha artırıyor. Eylül ve Ekim aylarında yüzlerce okul ve üniversiteyi işgale hazırlanan bu iklim aktivistlerinin açıklamasına göre; “Okulda oturmaya, her şey yolundaymış gibi davranmaya ve gezegen yanmıyormuş gibi ders çalışmaya devam edemeyiz.”
İşgale sebep olarak; yürüyüşlere, açık mektuplara, kampanyalara, grevlere ve oturma eylemlerine rağmen fosil yakıt endüstrisinin büyümeye devam etmesini gösteren eylemciler, insanlık tarihinin en büyük felaketinin eşiğinde doğan gençler olarak, onu durdurmak için ayaklanmanın tarihi sorumlulukları olduğunu vurguluyor.
Küresel çevre eğitimi modeli: Eko-Okullar
Okulların sürdürülebilirlik yolculuğuna rehberlik eden Eko-Okullar Programı, çevre eğitimi ve sürdürülebilir kalkınma için eğitim konularında küresel modele dönüşmüş bir program. En büyük evrensel sürdürülebilir okul programı olan Eko-Okullar Programı; anaokulları, ilkokul ve ortaokullardaki öğrencilerin çevresel konulara olan ilgisini hem sınıf çalışmalarıyla hem de toplumsal etkinliklerle artırmayı amaçlıyor. Uluslararası Eko-Okullar Programı, ülkemizde Türkiye Çevre Eğitim Vakfı tarafından yürütülüyor. Program kapsamında okul, başvuru sürecinin ardından ilk iki yıl yalnızca atık ve geri dönüşüm çalışmaları yapıyor. Eğer başarılı olursa “Yeşil Bayrak” almaya hak kazanıyor. Ardından okul bu kez küresel ısınma, su ve biyolojik çeşitlilikten oluşan konu başlıklarından birini seçerek iki yıl daha üzerinde çalışıyor ve bu sürenin sonunda yine yeşil bayrak alma şansına sahip oluyor. Seçilen konular, okullarda oluşturulan bir eko tim tarafından yürütülüyor. 68 ülkeden 52 bin okul ve 19 milyondan fazla öğrenciye ulaşan programa, Türkiye’den katılan okul sayısı ise bin 200.
MEB’ten çevre dostu okullar girişimi
Türkiye’de bakanlık nezdinde de çevre bilinciyle ilgili önemli adımlar atılıyor. 2015 yılından beri 7. ve 8. sınıflarda uygulanan seçmeli çevre eğitimi dersi, 6. sınıflara da taşınarak adı ‘çevre eğitimi ve iklim değişikliği’ olarak değiştirildi ve müfredatı güncellendi.Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı iş birliği ile 2021-2022 yılının ara tatilinde öğretmenlere ilk defa çevre eğitimi ve iklim değişikliğiyle ilgili bir eğitim verildiğini anlatan Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, bakanlık ile iş birliği yaptıkları başka bir proje olan ve Mart ayında kamuoyuna duyurulan Çevre Dostu 1000 Okul Projesi’nden ise şöyle bahsetti:
“Millî Eğitim Bakanlığı olarak ‘Temiz Okul ve Temiz Enerji’ çatısı altındaki bir alt proje olan ‘Çevre Dostu 1000 Okul Projesi kapsamında öncelikle tüm ilçelerde en az bir tane olmak üzere 1000 okulu belirledik. Buradaki hedefimiz 1000 okulla sınırlı bir hedef değil. Biz Türkiye’nin tüm noktalarında çevre dostu uygulamaları yürürlüğe sokan, tüm örnekleri bünyesinde taşıyan en az bir okul olmasını istedik. Bizim hedefimiz, 1000 okulla başlayıp 57 bin 108 okulumuzun tamamının çevre dostu okullar olması. Onun için bu çok mütevazı başlangıç gibi görünse de nihai hedefi tüm eğitim sistemimizi kapsamakta.”
Okulları bekleyen dönüşümler
Proje kapsamındaki tüm okullarda güneş enerjisi panelleri ve yağmur suyu depolama ünitelerinin kurulacağını anlatan Özer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yağmur suları okulların bahçelerinde ve farklı yerlerinde kullanılacak. Bunun yanında 1000 okulumuzun tamamında kurmuş olduğumuz kütüphaneler, sıfır atık kütüphanelerine dönüştürülecek. Yani öğrencilerimiz, öğretmenleriyle evlerinde veya okullarında kullanılmayan malzemelerin nasıl yeniden kullanıma sokulduğunu deneyimleyip onun uygulamalarıyla yüzleşecekler. Yine yemekhaneler ve kantinlerdeki organik atıklar kompost makineleriyle gübreye dönüştürülecek. Çocuklarımız bunlarla okul bahçelerinde bitkiler yetiştirecek. Okullarımızı çevreyle dost, sıfır atık kültürünün yaygınlaştığı okullara dönüştürecek. Proje kapsamında Bakanlığımızın destekleriyle 1000 okulun tüm yöneticileri ve öğretmenlerine çevre bilinci ve iklim değişikliğiyle ilgili sürekli eğitimler verilecek. Bu projenin ülkemiz için çok kıymetli bir proje olduğuna inanıyorum.”
Çevre bilinci öğretmenlerden öğrencilere aktarılıyor
TURMEPA ve D-Marin iş birliği kapsamında Muğla’nın 13 ilçesinden 14 öğretmenle gerçekleştirilen “STEAM ile Denizleri Koruyorum Projesi” çerçevesinde öğretmenler, öğrencileri ile birlikte teknolojiyi kullanarak denizleri korumaya yönelik projeler geliştirdi. STEAM ile deniz eğitimlerinin birlikte verildiği proje, yedi yıldır başarılı bir şekilde sürdürülüyor. Proje kapsamında öğrencilerin; denizleri sahiplenmeleri ve korumaları yönünde teşvik edilmesi ve yenilikçi teknolojilerle tanışarak projeler üretmelerine katkı sağlanması hedefleniyor.
Yine öğretmenlerden öğrencilere ulaşmaya yönelik bir başka eğitim programı Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Boyu Eğitim Merkezi ve Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı Türkiye (SDSN Türkiye) iş birliğiyle hayata geçirildi. İklim değişikliğiyle mücadele için yeni neslin bilinçlendirilmesi amacıyla ilkokul, ortaokul ve lise öğretmenlerine yönelik düzenlenen “Öğretmenler 2030: K12 Okul Öğretmenleri Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve İklim Seferberliği Eğitimi”, talep üzerine bu yıl ikinci kez gerçekleştirildi. Boğaziçi Üniversitesi’nin akademisyenleri tarafından online yapılan eğitimlerde, küresel ısınma ve iklim değişikliği ile mücadelede öğretmenler eğitilerek öğrencilerin bilinçlendirilmesi ve çözümler geliştirmesi amaçlanıyor.