DEZENFORMASYON İKLİM MÜCADELESİNE GÖLGE DÜŞÜRÜYOR

Dünya belirsiz bir geleceğe doğru ilerlerken ve acil eylem çağrıları giderek yükselirken, iklim değişikliğiyle ilgili inkâr, yalan haber ve komplo teorileri hem zaman kaybettiriyor hem iklim krizinden çıkış planlarını tehlikeye atıyor.

Teknolojinin hayatımıza girmesiyle bilgiye erişim hiç olmadığı kadar kolaylaştı. Merak ettiğimiz bir şeyi yerimizden kalkmadan, vakit harcamadan anında öğrenebiliyoruz. Çağımızda bilgiye hemen ulaşmak büyük bir konfor ancak hız, tüm dünyanın en büyük sorunlarından biri olan dezenformasyonu da beraberinde getiriyor. Yanlış bilgilendirme tarih boyunca var olsa da dijitalleşmenin getirdiği hız, dezenformasyonun sonuçlarını ve etki alanını daha da genişletiyor. Özellikle sosyal medya kanallarının çeşitlenmesi ve herkesin kendi medyasını oluşturabilmesi, yanlış bilginin çok kısa zamanda elden ele dolaşmasına neden oluyor. Sosyal medya platformlarının içerik paylaşımı, yorum ve beğeni odaklı olması da sahte içeriklerin yayılmasında önemli bir etken.

GLOBAL RİSK ALARMI

Dezenformasyon, son yıllarda uluslararası kuruluşların da ortaya koyduğu gibi en büyük küresel risklerden biri hâline geldi. Dünya Ekonomi Forumu’nun hazırladığı 2024 ve 2025 yılları Küresel Riskler Raporu’nda en dikkat çeken başlıklardan biri dezenformasyon. Birleşmiş Milletler tarafından 136 ülkeden hükûmet, endüstri, sivil toplum ve akademi üyelerinin katılımıyla hazırlanan 2025 yılı Küresel Risk Raporu’nda ise dezenformasyon, iklim değişikliğine eylemsizlik ve büyük ölçekli çevresel kirlilikten sonra üçüncü sırada geliyor.

Çoğumuzun dezenformasyondan anladığı “doğru bilgiyi çarpıtma”, “yanlış veya hatalı bilgi” olsa da dezenformasyonun en doğru tanımı; yalan ve yanlış bilgiyi kasıtlı bir şekilde yayma eylemi. Dezenformasyon, siyasi veya finansal çıkarlar uğruna kitlelerin algısını manipüle etme niyetiyle yapılıyor. Dolayısıyla yanlış bilgiden farklı olarak dezenformasyon, planlı olarak yanlış bilgiyi yayma eylemini temsil ediyor. Bir de mezenformasyon diye bir kavram var ki o da bilinçsizce yanlış bilgiyi yayma anlamına geliyor.

DEZENFORMASYON NELERE YOL AÇIYOR?

Sansasyonel ve abartılı içeriklerle kişilerin dikkatini çekerek yanlış fikir edinmelerine sebep olan dezenformasyon, her şeyden önce doğru bilgi alma hakkını engelliyor. Bunun ötesinde kutuplaşmayı artırmada ve nefret dilinin yaygınlaşmasında kullanıldığında sadece kişilere değil toplumlara da zarar veriyor. Özellikle dijital medya etkisiyle kartopu gibi büyüyen tepkiler, bir süre sonra belirlenen hedefe yönelik eylemlere dönüşebiliyor. Dezenformasyon, itibardan paraya önemli kayıplara yol açarken, ülkelerin demokratik haklarını ve ekonomilerini tehdit edebiliyor.

Dezenformasyonun neden olduğu kayıplara dair en güzel örnek yıllar önce Amerika’da Obama döneminde yaşanmıştı. Uluslararası haber ajansı Associate Press’in (AP) resmi Twitter hesabından bir paylaşım yapılmıştı. 24 Nisan 2013 yılında ABD saati ile 13.08`de yapılan paylaşım aynen şuydu: “Beyaz Saray’da bomba. Obama yaralandı” Tweetin üzerinden sadece iki dakika geçmesine rağmen borsada 136 milyar dolarlık zarar oluştu. Haberin asılsız ve paylaşımı yapanın ajans değil Twitter hesabını hack’leyen kişiler olduğu anlaşılınca endeks yeniden normale döndü.  

YAPAY ZEKÂ SKANDALI

Günümüzde yapay zekâ, iyi niyetlerle kullanıldığında büyük bir nimet ancak kötüye kullanımı tehlikeli sonuçlar doğurabiliyor. İş yapış biçimlerini kolaylaştıran yapay zekâ, dezenformasyon ve mezenformasyon açısından zafiyetlere yol açabiliyor. Üstelik bu zafiyetler, kocaman şirketlerin de içine düştüğü bir tuzak. Son günlerde danışmanlık devi Deloitte’un Avustralya için hazırladığı raporun gerçekte olmayan alıntılar ve sahte akademik kaynaklarla hazırlandığı iddiaları gündemde. Yapılan eleştiriler üzerine tekrar incelemeye alınan raporda gerçekten de bazı dipnot ve kaynak referansları hatalı bulunduğu açıklaması yapıldı. Deloitte hatasını kabul ederek son ödemeyi iade edeceği sözünü verdi. Danışmanlık firması, Azure Open AI kullandığını itiraf ederken bu olay kontrol mekanizmalarının ne kadar önemli olduğunu bir kez gösterdi. Yapay zekâ artık iş süreçlerinin ayrılmaz bir parçası fakat insan eliyle denetim her zamankinden daha kritik bir öneme sahip.

KRİZ VE SEÇİM ZAMANLARINDA YÜKSELİŞTE

Siyasetten günlük hayata kadar her alanda görülebilen dezenformasyon, iklim değişikliği gibi küresel bir krizi daha da derinleştirebiliyor. Özellikle kriz ve seçim dönemlerinde etki alanını genişleten dezenformasyon, COVID pandemisi zamanında da yaygınlaşmıştı. “Aşılar Bill Gates ve diğer küreselcilerin bir oyunu” şeklinde bilgi yayanlar, geniş kitlelerde aşı karşıtlığı oluşmasına neden olmuştu. Ayrıca aşıların otizm, Alzheimer ve Parkinson’a yol açtığı savları da kabul görmüş ve benzer bir tepki doğurmuştu. Bir diğer örnekte, Rusya’nın Amerika’daki son seçimlere müdahale ettiği ve Trump’ın yeniden başkan olması için bazı seçim noktalarını hedef alarak “bomba var” şeklinde dezenformasyon kampanyası yürüttüğü haberlere yansımıştı. Böylece seçmenlerin Trump‘a karşı oy verme özgürlüğü engellenmiş oluyordu.

İKLİM İNKÂRCILIĞINDAN KOMPLO TEORİLERİNE

İklimle ilgili yanlış bilgi ve deformasyonlar farklı formlarda karşımıza çıkabiliyor. Örneğin iklim inkârcılığı, iklim eylemlerine en büyük zararı veren dezenformasyon çeşitlerinden biri. Bilimsel açıklamalara rağmen kimi çevrelerce iklim değişikliğinin insan kaynaklı olmadığı, küresel bir döngü olduğu inanışı dünyada hâlâ karşılık buluyor. İklim inkârcılığı konusunda başı çeken Trump, dünyadaki en büyük iklim inkârcısı ve fosil yakıt lobisini yeniden güçlendirmeye çalışarak aslında tüm gezegenin iklim mücadelesini sekteye uğratıyor. Ayrıca yenilenebilir enerjiyi küçümsüyor, ekonomilere zarar vereceğini iddia ediyor. Sadece Trump değil ABD Kongresi’nin neredeyse dörtte biri iklim değişikliğine inanmıyor. Kongrenin yüzde 23’ü iklim krizini inkâr edenlerden oluşurken Amerikan halkının en az yarısı gidişattan endişe duyuyor. 

Yeşil aklama ise dezenformasyonun bir diğer çeşidi. Normalde yeşil dönüşüm şirketler için maliyetli ve zorlu bir yolculuk. Bazı şirketler tüketiciler ve kamuoyu karşısında yeşil bir imaja sahip olmak için daha kolay bir yolu tercih edebiliyor. Bu şirketler pazardaki konumlarını korumak uğruna, çevreci bir dil kullanarak kağıt üstünde sürdürülebilir bir marka imajı çiziyor. Dolayısıyla bu konuda atılacak daha güçlü politika ve düzenleme adımlarının gecikmesine neden oluyorlar. Komplo teorilerinde ise bazı kaynaklar, örneğin iklim değişikliğini devletlerin kontrol gücünü artırmak için kullandığı bir aldatmaca olduğunu iddia edebiliyor.

İKLİM KANUNU DEZENFORMASYONUN ODAĞINDA

İklim dezenformasyonunun ülkemizdeki yansıması, en son Türkiye’nin “2053 Net Sıfır Emisyon” hedefi doğrultusunda hazırlanan İklim Kanunu ile gündeme geldi. Türkiye’nin ilk İklim Kanunu olacak yasa tasarısı, nisan ayında meclise sunulmasından itibaren tartışmaların odağına oturmuştu. Tartışmaların üzerine tasarı meclisten geri çekilse de 3 Temmuz 2025 tarihinde 7552 sayılı İklim Kanunu şeklinde yasalaştı. Bu süreçte sosyal medyanın da etkisiyle oluşan bilgi kirliliği, kamuoyunun yanlış yönlendirilmesine neden oldu. “Tarım yasaklanacak, çiftçi istediği ürünü ekemeyecek, hayvancılık yasaklanacak, yapay et yedirilecek” gibi iddialar aslında İklim Kanunu’nun eksik olduğu noktaların üstünü örttü. Oysa asıl tartışılması gerekenler Türkiye’nin ilk iklim kanununun yeterince kapsayıcı, şeffaf ve katılımcı olup olmadığıydı. Artan dezenformasyon üzerine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın sosyal medya hesabından, İklim Kanunu Gerçekleri” başlığıyla bir infografik yayımlandı. İnfografik ile dokuz maddede İklim Kanunu kapsamında kamuoyunda en çok paylaşılan iddialar yalanlandı.

DEZENFORMASYONDAN KORUNMANIN YOLLARI

  • Her hesabı takibe almayın
  • Paylaşacağınız haberleri öncesinde mutlaka okuyun
  • Her bilgiye inanmayın, eleştirel gözle bakın
  • İlgi çekici içeriklere aldanmayın, doğru haberlere öncelik verin
  • Farklı kaynaklarla karşılaştırın
  • Doğruluğuna emin olmadığınız bilgileri sorgulamak için Teyit.org, doğruluk payı gibi içerik doğrulayıcı platformlardan yararlanın.

KUTU

SOSYAL MEDYA PLATFORMLARININ POLİTİKALARI

Dezenformasyonun önlenmesinde sosyal medya platformlarının bu alandaki politikaları da büyük önem taşıyor. Bu konuda TikTok, iklim inkârcılığıyla ilgili içeriklerin erişimini engelleyerek diğer tüm platformlardan bir adım öne geçiyor. Bağımsız teyit ve içerik denetleyici kurumlarla çalışan TikTok’un tersine X, Google ve YouTube, Instagram ve Facebook (Meta) bağımsız bir kuruluştan teyit desteği almıyor. En son Meta’nın yöneticisi Mark Zuckerberg, “sansür” nedeniyle doğruluk kontrollerinden vazgeçtiklerini açıklamış ve tepki almıştı. Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı tarafından sansür iddiası yalanlanırken Meta’nın aldığı kararın siyasi istikrarsızlıktan şiddet ve soykırıma kadar yıkıcı etkileri olabileceği uyarısında bulunuldu. Meta’nın yanlış bilgileri yasaklama politikası da bulunmuyor. Google ve Youtube ise, yanlış ve hatalı içerikleri, reklam ve gelirlerden mahrum bırakıyor.  

Total
0
Paylaşım
Benzer İçerikler
Oku

Son Irmak Kuruduğunda…

Yaşamın devamlılığı noktasında en önemli kaynaklardan biri olan su, biyolojik çeşitliliği ayakta tutma konusunda da büyük bir rol üstleniyor. Su kaynakları, başta iklim krizi ve aşırı tüketim gibi etkenlere bağlı olarak günden güne azalıyor ve bu nedenle tüm dünya, su kıtlığına doğru sürükleniyor.
Oku

2030’da 600 Milyon Kişi Yetersiz Beslenecek

İklim krizi, aşırı hava olayları, nüfus artışı, salgın hastalıklar, savaşlar ve çatışmalar… Her biri, kapıdaki gıda krizinin dünya üzerindeki ayak sesleri. Üstelik hükûmetler, finans kurumları ve özel sektör, koordineli bir çaba vermediği takdirde, açlığın sona erdirilmesi; kâğıt üstünde anlaşılmış bir madde olmanın ötesine geçemeyecek!