Avrupa Yeşil Mutabakatı, AB ülkeleriyle ticari ilişkileri olan ülkeleri çok yakından ilgilendiriyor. İhracatımızın büyük bir kısmını AB ülkelerine yaptığımızı düşünürsek, Yeşil Mutabakat’a uyum sağlamak bizim ülkemiz açısından da oldukça önemli. Yeşil dönüşüm sürecinde devlet, özel sektör, üniversiteler ve sivil toplumun bir arada çalışması gerektiğine vurgu yapan KSO ve İKV Yönetim Kurulu Başkanı, aynı zamanda TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ayhan Zeytinoğlu sorularımızı yanıtladı.
Avrupa Yeşil Mutabakatı ile hedeflenen nedir?
Avrupa Yeşil Mutabakatı, AB’nin Paris İklim Anlaşması hedefleri doğrultusunda sera gazı salımlarını (SGS) azaltmaya yönelik stratejisini gerçekleştirmeyi amaçlıyor. Ancak bunun da ötesinde, AB için yeni bir kalkınma modeli anlamına geliyor. Ekonomik büyümeyi kaynak kullanımından ayıran bu yeşil büyüme modeli, üretimde girdi oluşturan enerjinin yenilenebilir kaynaklardan elde edilmesi, ham maddenin yeniden kullanılması, ürünlerin ömrünün uzatılması ve atık haline dönüşmeden yeniden kullanılması veya geri dönüştürülmesi gibi unsurları içeriyor. Bu modelde, üretimi artırmak demek, daha fazla kaynak kullanmak demek değil.
AB, döngüsel ekonomi modelini uygulayarak bu yönde önemli aşamalar kaydetti. AB toplam sera gazı salımları 1990 düzeyine oranla yüzde 25 azalırken, aynı süreçte AB ekonomisi yüzde 61 oranında büyüdü. Dolayısıyla, doğal kaynakların kullanımını azaltırken, ekonomik büyümeyi devam ettirmek mümkün. Ancak bu büyümenin döngüsel ekonomi ilkeleri içinde, enerji verimliliğini sağlayarak, atık üretmeden geri dönüşüme ağırlık vererek ve materyalleri yeniden kullanarak sağlanması gerekiyor.
Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında, dünyadaki en geniş Emisyon Ticareti Sistemi (ETS) olan AB ETS’sinde reform gerçekleşiyor. Kara yolları, deniz yolları ve binalardan kaynaklanan emisyon sisteme dâhil edilirken, ücretsiz emisyon izinleri aşamalı olarak kaldırılıyor. Bu durum karbon fiyatının yükselmesi ve emisyon azaltımı için baskının artması anlamına geliyor. Sanayi, enerji, tarım ve ulaştırma sektörlerinde dönüşüm hızlanırken, AB “Fit for 55” (55’e uyum) paketi 2030 iklim hedeflerinin altyapısını oluşturuyor. Bu paket kapsamında enerji verimliliği, yenilenebilir enerjiye geçiş gibi kritik alanlardaki regülasyonlar güçlendirilirken, AB, sera gazı salımlarını 1990’daki düzeye göre yüzde 55 oranında azaltma amacına ulaşmak için gerekli adımların atılmasını hedefliyor.
Yeşil Mutabakat, Avrupa Birliği ile yakın ilişkilerde bulunan Türkiye’yi hangi açılardan etkileyecek?
AB kendi içinde bu önlemleri alırken, Türkiye gibi yakın ilişki içinde olduğu ve Avrupa pazarına önemli ölçüde ürün ihraç eden ülkeleri de etkileyecek bir yaklaşım ortaya koyuyor. Bu şekilde AB’nin bir iklim kulübü olarak ortak bir iklim stratejisi uygulamaya koymasının yanında, küresel bir model oluşturma çabası ortaya çıkıyor. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (Carbon Border Adjustment Mechanism / CBAM) ile karbon sızıntısına karşı önlem alınıyor ve beş temel üründe AB’ye yapılan ithalat karbon fiyatlandırmasına tabi tutuluyor. Buna göre, AB’ye çimento, alüminyum, çelik, gübre ve elektrik ithalatında, AB ETS’sini yansıtan bir sistem ile CBAM sertifikaları alınacak ve yoğun karbonlu üretim yapanların vergiye benzer bir ek mali yük altına girmesi söz konusu olacak.
Geçiş döneminin ardından 2026 yılında uygulamaya girmesi beklenen düzenleme, Türkiye’nin de zorunlu bir karbon piyasası oluşturması ve bu piyasayı AB ETS’si ile uyumlu hâle getirmesi ihtiyacını doğuruyor. Hâlen AB ETS sistemine dâhil olan, Avrupa ekonomik alanı ülkeleri olan Norveç, İzlanda ve Lihtenştayn gibi ülkelerin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’ndan muaf olması söz konusu. Türkiye’nin ise gerekli uyum çalışmasını yapmasına bağlı olarak Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın getireceği ek yükten kaçınması mümkün olabilecek.
Bu çerçevede Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nı TBMM’de onaylaması ve 2053 için iklim nötr olma hedefini kabul etmesi çok ümit verici. Aynı zamanda Türkiye’nin iklim hedeflerinin güncellenmesi ve SGS azaltımı için iddialı bir ulusal stratejinin kabul edilmesi büyük önem taşıyor. Bu sayede, Türkiye’nin, küresel iklim rejiminin bir aktörü olarak yükümlülüklerini yerine getirmesi ve küresel sıcaklık artışlarını 1,5 ila 2 derece arasında tutulmasına katkıda bulunması mümkün olabilecek. Aynı zamanda, ülkemiz bir nevi “korumacılık” olarak değerlendirilebilecek bu tür uygulamaların etkilerini bertaraf edecek.
Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın sektörlere ne gibi etkileri olacağını öngörüyorsunuz? Bu konuda hükümet ve diğer paydaşlara düşen görevler sizce nelerdir?
Avrupa Yeşil Mutabakatı, Avrupa değer zincirleri içinde yer alan Türkiye’deki çeşitli sektörler için de bir dönüşüm baskısı oluşturuyor. AB pazarında ürün standartları, üretim yöntemleri ve tüketim kalıpları, yeşil dönüşüm ve sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda kabuk değiştiriyor. Özellikle iklim hedefleri bağlamında; üretimde, hizmet sektörlerinde, ulaştırma ve lojistikte ve bağlantılı diğer tüm sektörlerde karbon ayak izinin hesaplanması ve azaltılmasına yönelik adımların atılması en önemli konuyu oluşturuyor. AB’ye ihracat yapan ve Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması’nın etkileri ile karşı karşıya olan sektörlerin dışında diğer sektörlerde de AB pazarının yeni yapılanması ve yeşil dönüşüme uyum sağlama ihtiyacı ortaya çıkıyor.
Bu dönüşüme ayak uydurmak için tüm şirketlere, sektörlere ve imalatçılara düşen yükümlülükler var. Ancak bunların ötesinde devlet düzeyinde alınması gereken önlemler de bulunuyor. Tıpkı Avrupa Komisyonu’nun oluşturduğu Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi bir yol haritası hazırlanmalı ve tarımdan sanayiye, ulaştırmadan inşaat sektörüne kadar iklim nötr olma hedefi doğrultusunda hangi önlemlerin alınacağı orta ve uzun vadeli programlarla planlanmalı. Bu kapsamda sektörler, kendi SGS azaltım hedeflerini ortaya koymalı ve sektörün ihtiyaçları, rekabet gücü ve karşı karşıya olduğu sorunlar da dikkate alınarak bu hedeflere nasıl ve hangi koşullarda ulaşılabileceğinin analizi yapılmalı. Yeşil dönüşüm sürecinde devlet, özel sektör, üniversiteler ve sivil toplumun bir arada çalışması ve tüm çabaların koordine edilmesi çok önemli. Ancak bu şekilde başarılı bir yeşil dönüşümün temelleri atılabilir.
AB’ye ihracatta öne çıkan otomotiv, kimya, makine ve tekstil gibi sektörlerin içinde bu sürece oldukça iyi hazırlanan firmalarımız bulunuyor. Ancak özellikle küçük ve orta boy firmalarımız dikkate alındığında, bu işletmelere yol gösterici olmak açısından oda ve borsalarımıza önemli bir görev düşüyor. Yeşil dönüşümün etkileri ve bu etkilere nasıl hazırlanılabileceği ile ilgili olarak, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği gibi bir çatı örgütün koordinasyonunda ve ilgili bakanlıklarımızla birlikte harekete geçilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Otomotivde, Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında elektrikli araçlar ve yeşil hidrojen gibi alternatif yakıtlara geçiş süreci hızlandı. Tüm yollarda elektrik şarj üniteleri oluşturulması ve altyapının hazırlanması için hızlı bir başlangıç yapıldı. Ayrıca hidrojen teknolojileri desteklenmekte, araçlarda kullanılan pil ve bataryalar için yeni standartlar getirilmekte. Örneğin pil pasaportu uygulaması ile kullanılan ham madde ve diğer girdilerin kökeni, yenilenebilir kaynaklardan elde edilip edilmediği görülebilecek.
Tekstilde ise sürdürülebilir tekstiller, atıkların imha edilmesi gibi uygulamalara son verilmesi, geri dönüşüm temaları öne çıkıyor. Makine ve diğer teçhizatın ürün ömrünün maksimize edilmesi, onarılabilecek şekilde tasarlanması ve yeniden kullanıma uygun olması isteniyor. Ulaştırma ve lojistikte akıllı mobilite hedeflenmekte, yenilenebilir kaynakların kullanılması, elektrikli araçların ve trenlerin tercih edilmesi ve uçak yakıtları dâhil yakıtların içindeki yenilenebilir enerji komponentinin artırılması amaçlanmakta. Tarıma gelirsek, organik tarım ve antimikrobiyal madde ve suni gübre gibi katkı maddelerinin kullanımının minimize edilmesi için hedefler belirlendiğini görüyoruz. Tüm sektörleri kapsamına alan bu dönüşüm, tehditler olduğu gibi önemli fırsatlar da sunuyor. Tüm sektörlerimizin bu sürece iyi hazırlanmaları ve yeni yatırımları sürdürülebilir ve yeşil yatırımlara dönüştürmeleri şimdiden bu sürece hazırlanmak için şart.
Yeşil Mutabakat’a uyum sağlama sürecinde Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin önemine ilişkin neler söylersiniz?
Bu bağlamda, Türkiye ve AB arasında 1996’dan beri devam eden Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusu önem arz ediyor. Gümrük Birliği’nin işleyişindeki sorunların düzeltilmesinin yanında; bu ilişkinin hizmetler, tarım ve kamu alımları sektörlerini de içerecek biçimde genişletilmesi hedefleniyor. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinin başlatılması için gerekli hazırlıklar 2016’da yapılmış, ancak süreç bugüne kadar siyasi sebeplerle başlatılamamıştı. AB ve Türkiye arasında pozitif gündem yaratma çabası kapsamında Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusu tekrar gündeme geldi. Eğer bu süreç yakın tarihte başlatılabilirse, mutlaka Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında bazı unsurlar da güncelleme çalışmaları kapsamına dâhil edilecektir. Gümrük Birliği’nin güncellenme ve modernizasyon çalışmaları, Yeşil Mutabakat’a uyum sağlama açısından önemli bir kanal ve kolaylaştırıcı mekanizma oluşturacaktır. Gerek Gümrük Birliği ve AB-Türkiye ticari ve ekonomik ilişkisinin güncellenmesi gerekse Yeşil Mutabakat’a uyum kapsamında, Paris İklim Anlaşması’nın onaylanması sonrasında, iklim hedeflerine uyum için tıpkı AB, ABD, Birleşik Krallık ve Çin gibi hedefler koyularak kapsamlı stratejiler oluşturulması büyük önem taşıyor. Bu doğrultuda Türkiye’nin iklim nötr olmak için AB’nin 2050 hedefinden üç yıl sonrayı, yani 2053 hedefini benimsemesi olumlu bir gelişme. Burada en önemli nokta dönüşümün tüm yükünün sanayiciye bırakılmaması ve devletin yönlendirme ve finansman anlamında destek sağlaması.
Son olarak yeşil dönüşüm konusunda tüm sektörler nezdinde nelere dikkat çekmek istersiniz?
Sektörlerimiz yeşil dönüşüme tam olarak hazır olmasa da giderek artan bir bilinçlenme olduğunu görmek mümkün. Artık bu süreçten kaçınmanın mümkün olmadığı ve hemen her sektörü etkileyerek, oldukça kapsamlı dönüşümler ve yeni yatırımlar gerektireceği açık. Her sektörün, kendi sektörünü ilgilendiren gelişmeleri izleyerek, yatırım planlarını bu gelişmelere uygun bir şekilde yapması büyük önem taşıyor. Türkiye’nin AB pazarındaki konumunu koruması, geliştirmesi ve sektörlerimizin değer zincirlerindeki rollerinin sürdürülebilirliği açısından karbonsuzlaşma gündemini benimsemeleri gerekiyor. Bunun yanında, Ticaret Bakanlığımızın Yeşil Mutabakat Eylem Planı gibi kapsamlı stratejilere ihtiyaç duyuluyor. Koordineli ve uzun vadeli bir stratejinin uygulamaya koyulması ve sektörlerimizin dönüşümü için kolaylaştırıcı ve teşvik edici önlemlerin alınması gerekiyor. Yeşil dönüşüm, gezegenin ve insanlığın geleceğini ilgilendirdiği gibi ancak tüm paydaşların bir arada gerçekleştirebileceği bir dönüşüm. Ülkemizin dünyada hak ettiği yeri alması, insanlarımızın refahının artması ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkımızın gerçekleşmesi için yeşil dönüşümü tüm sektörlerimizle birlikte başarmalıyız.