Orman Genel Müdürlüğü (OGM) tarafından ülkemizin orman alanlarının, 2021 yılı itibarıyla 23,1 milyon hektar olduğu açıklandı. Bu, ormanların ülkemizin yüz ölçümünün yaklaşık yüzde 30’una karşılık geldiği anlamını taşıyor. Ancak ormanlarımızın yüzde 42’si az sayıda ağacın bulunduğu, boşluklu, kapalı orman olarak adlandırılan yapıda. Bu durum ormanlarımızın binlerce yıldır insanların tarla açmak, yakacak odun ihtiyacını karşılamak ve hayvanlarını otlatmak şeklindeki baskıları nedeniyle yapısının bozulmasından kaynaklanmakta. Son yıllarda ormanlardan verilen enerji, maden, yol gibi izinlerin sayısı oldukça arttı. 2020 yılı sonu itibarıyla ormanlarda verilen izin toplamı 748 bin hektara ulaştı. Yıllık olarak verilen izin ortalaması ise son 10 yılda 36 bin hektarı aştı. Orman yangınları da ormanları tehdit eden diğer bir faktör. Ne yazık ki son yıllarda ormanlarımızda çıkan yangın sayısında ve yanan alan miktarında artış var. 2000’li yıllarda yılda ortalama 2 bin yangın çıkarken son 10 yılda bu sayı 2 bin 715’e çıktı. Yıllık yanan orman alanı miktarı, uzun yıllar 9 bin hektar civarındayken 2020 yılında 21 bin, 2021 yılında ise 140 bin hektar kadar orman alanı yangınlardan zarar gördü.
Ormanlarımız çok sayıda ekosistem ürün ve hizmeti üretmektedir. Bunların başında odun ham maddesi, odun dışı orman ürünleri, su üretimi, karbon depolama, oksijen üretimi, erozyon ve afetleri önleme, canlılara habitat oluşturma gelmektedir. Ancak odun ham maddesi ve odun dışı orman ürünleri haricindekiler, ekonomik olarak önemsiz görüldüğünden ormanlara odun ham maddesi kaynağı olarak bakılmaktadır. Ormanlarımızdan gerçekleştirilen odun üretimi, uzun yıllar ormanların bakımı ve gençleştirilmesi gibi ormanların sürdürülebilirliğini sağlamak için uygulanan çalışmalar sonucu elde edilen yapacak ve yakacak odun olarak gerçekleştirildi. Bunun sonucunda odun üretimi, ormanların verimliliğinin de artmasına paralel olarak yıllar içinde çok fazla değişmedi. Örneğin 2000 yılında 13 milyon metreküp civarında olan odun üretimi, 2010 yılında 18 milyon, 2015 yılında 20 milyon metreküp civarındaydı. Bu değerler ormanlarda ağaçların büyümesi ve gelişmesiyle oluşan yıllık odun artımının yüzde 40’ına karşılık gelmekteydi. Odun artımının geri kalan yüzde 60’ı, ormanda kalmaya devam ettiği için ormanların ürettiği odun miktarı her yıl artmaktaydı.
AHŞAP ESASLI LEVHA SEKTÖRÜ, ODUN HAM MADDESİ PLANLAMASI YAPMADAN AŞIRI BÜYÜDÜ
Ormanlardan kesilen odunlar, ağırlıklı olarak ahşap esaslı levha sektörü ile mobilya sektörü tarafından alınmaktaydı. Ancak ahşap esaslı levha sektörü, odun ham maddesi planlaması yapmadan aşırı şekilde büyüdü. 2000 yılında 2,4 milyon metreküp kadar olan levha üretimi, 2010 yılında 6,6 milyon ve 2020 yılında ise 9,2 milyon metreküpe ulaştı. Sektörün kurulu kapasitesi günümüzde 14 milyon metreküp civarında. Sektör, bu değerlerle Avrupa’da ve dünyada en fazla üretim yapan sektörler arasına girdi. Ahşap esaslı levha sektörü, uzun yıllar odun ham maddesi ihtiyacının bir bölümünü yurt dışından ithal olarak karşılamaktaydı. 2014 yılında yurt dışından getirilen odun cipsi miktarı 5,6 milyon metreküpe kadar çıkmıştı. Ancak 2018 yılındaki döviz krizi nedeniyle sektör, odun ham maddesi ihtiyacını yurt içinden karşılamaya yöneldi. Bunun sonucunda ormanlarımızdaki odun üretimi, 2019 yılında 26 milyon, 2020 yılında 28 milyon ve 2021 yılında ise 32 milyon metreküpe yükseldi. Bu değerler ormanların yıllık odun artımının sırasıyla yüzde 56, 61 ve 67’sine karşılık gelmekte. 2015 yılı sonrasında ülkemiz levha ihracatını önemli ölçüde artırdı. Sektörün 2021 yılında ihracat rakamlarının 7 milyar dolara yaklaştığı kamuoyuna açıklandı. Bu durumun istihdam yaratması ve döviz girdisi sağlaması sevindirici olsa da ormanlardan yapılan aşırı odun üretimi nedeniyle ormanların depoladığı karbon miktarı oldukça azaldı. Örneğin 2017 yılında 90 milyon ton kadar olan ormanların atmosferden aldıkları karbondioksit miktarı, 2018 yılında 85 milyon tona ve 2019 yılında 75 milyon tona geriledi. 2020 yılında henüz resmî rakamlar açıklanmasa da bu değerin 60 milyon ton civarında olduğu söylenebilir. Böylece sadece üç yıl içinde ormanların bağladığı yıllık karbondioksit miktarı, 30 milyon ton kadar azaldı.
ODUN ESASLI ÜRÜNLER KARBON İÇERİYOR
Odun esaslı ürünlerin ihracatı, aynı zamanda yurt dışına karbon satılması anlamına gelmekte. Çünkü ahşap esaslı ürünler karbon içermektedir. Örneğin kuru hâldeki bir metreküp odunda yaklaşık 1,5-2 ton karbondioksit depolanmıştır. Odun ithal eden ülkeler bu karbonu, sera gazı emisyonlarını azaltım yönünde kullanırken ihraç eden ülkeler ise emisyon kaynağı olarak göstermektedir. Emisyonları dengelemek için kullanılan karbon borsasında karbondioksitin tonunun 60 euro’yu aştığı dikkate alındığında aslında ahşap esaslı ürünlerin değerinin çok altında satıldığı anlaşılacaktır.
İklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması, sıcaklık artışlarının 2 santigrat derecenin altında tutulması, hedeflenen net sıfır karbon emisyonu hedefinin gerçekleştirilmesi için ormanlar kritik öneme sahiptir. Ahşap esaslı ürünler, karbon depolandığı için artık stratejik ürün hâline gelmiştir. Bu nedenle odun ham maddesi kullanan sektörün, planlamalarında ülkemizin de belirlediği 2053 yılında net sıfır karbon emisyonu hedefini dikkate alması gerekmektedir.
SEKİZ YILDA 343 BİN HEKTAR ORMAN ALANI FİİLEN ORMAN NİTELİĞİNİ KAYBETTİ
Ülkemizde resmi olarak orman alanları artsa da bu durum tartışmalıdır. Çünkü yasalarımıza göre ormanlar, yeri ile birlikte orman sayılmaktadır. Örneğin bir ormandaki ağaçlar madencilik ya da enerji tesisi kurulması amacıyla kesilse bu alanlar orman olarak gösterilmeye devam etmektedir. Sadece 2012-2020 yılları arasında 126 bin hektarı enerji tesisi, 85 bin hektarı madencilik izni ve 132 bin hektarı diğer izinler olmak üzere 343 bin hektar orman alanımız fiilen orman niteliğini kaybetti. Orman alanlarının azalması ya da aşırı odun üretimi nedeniyle ormanların yapısının bozulması, ormanların depoladıkları karbondioksit miktarının azalmasıyla sonuçlanmakta. Diğer yandan iklim değişikliğinin en önemli etkileri sel, fırtına, kuraklık, heyelan ve çığ gibi aşırı hava olaylarının sıklığında, şiddetinde, süresinde ve etki alanında genişlemeler şeklinde gerçekleşmekte. Ormanlar tepe taçlarıyla şiddetli sağanak yağışların etkisinin azalmasına, yağış sularının toprağa sızmasını sağlayarak sellere neden olan yüzeysel akışa geçen su miktarının azalmasına, yağış sularının toprağa sızması nedeniyle yüzeysel ve yer altı sularının beslenmesine ve kökleriyle toprağı tuttuğu için heyelanlarla sellerin önlenmesine katkı sağlamaktadır. Bu nedenle ormanlar, iklim değişikliğinin yol açtığı aşırı hava olaylarının önlenmesinde insanların elindeki en önemli mücadele aracı. Ormanlarımızı kaybedersek yerleşim alanlarımızı sel ve heyelanlardan koruyamayız, gelecekte daha da şiddetlenen kuraklıklarla mücadele edemeyiz, tarım alanlarımızda verimli toprakların erozyonla taşınmasını önleyemeyiz.
ÜLKEMİZDE ORMAN ALANININ DAHA FAZLA ARTTIRILMASI MÜMKÜN DEĞİL
Odun ham maddesi kullanan sektörler, ham madde planlaması yapmadığı için obez büyüme olarak adlandırılabilecek şekilde kapasite artışlarına gitti. Bu nedenle de ormanlarımızdan kesilen odun miktarı arttı. Sektörün öncelikle kendi ham madde ihtiyacını sağlayacak çözümler üretmesi gerekmekte. Örneğin hiçbir yasal engel olmamasına rağmen sektör birkaç istisna haricinde kendi ormanlarını hâlen kurmamış, bunun yerine odun ihtiyacının ormanlarımızdan karşılanması için ormancılık sektörüne baskı oluşturmuştur. Sektörün odun ham maddesi ihtiyacını karşılamak için ekilmekten vazgeçilen ve toplam alanı 3 milyon hektarı aşan tarım alanlarını kullanması bir öneri olarak değerlendirilebilir. Ancak bu önerinin ülkemizin gıda ihtiyacını nasıl etkileyeceğinin incelenmesi gerekmektedir. Ayrıca sektörün odun ihtiyacını yurt dışından sağlamaya yönelmesi de stratejik bir hamle olacak ve bu yolla ülkemize net sıfır emisyon hedefi için karbon kazandırılmış olacaktır. Ancak sektörün ihracat yapmak yerine ülke ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanması ve bunun için planlı olarak küçülmesi önerilebilir. Çünkü ülkemizde orman alanının daha fazla artırılması mümkün değildir. Geri kalan arazinin önemli bir bölümü tarım ve otlak arazisidir ve bunlar ülkemizin gıda ihtiyacının karşılanması için gereklidir. Yine bir kısım arazi de taşlık ve kayalık olduğu için ya da yetersiz yağış nedeniyle ağaçlandırmaya uygun değildir.
Son yıllarda sektörün odun ham maddesi ihtiyacını karşılamak üzere OGM tarafından endüstriyel ağaçlandırmalar olarak adlandırılan çalışmalar başlamıştır. Endüstriyel ağaçlandırmalar bir bakıma ağaç tarımı olarak adlandırılabilecek, sadece odun üretmek için hızlı gelişen ağaç türleriyle oluşturulan ormanlardır. Ancak ağaçların hızlı büyümesi için derin ve verimli topraklara ve aynı zamanda yağışa ihtiyaç vardır. Aksi hâlde ağaç türleri genetik olarak hızlı büyüse de toprakların sığ olması ya da su olmaması durumunda hızlı gelişememektedir. Ne yazık ki ülkemiz orman alanları içinde bu özelliklere sahip arazi varlığı oldukça sınırlıdır ve bu nedenle odun ham maddesi ihtiyacının karşılanmasına bir çözüm olması zor görünmektedir. İklim değişikliği nedeniyle stratejik önemi artan ormanların korunması ve odun ham maddesi üretiminin ormanların sürdürülebilirliğine zarar vermeyecek düzeylere indirilmesi, sektörün bu miktara göre kapasite kullanması en gerçekçi çözüm gibi görünmektedir.