İş dünyasının başarılı girişimcilerinden Yasemin Açık, Elazığ’da kurdukları sürdürülebilir üretimi destekleyen Seza Çimento Fabrikası ile bu yılın ilk çeyreğinde, enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 30’unu güneşten karşılayacaklarını kaydediyor. Yasemin Açık, sürdürülebilirliğe ilişkin yatırımların uzun vadede hem ciddi bir verimlilik hem de çevresel ve sosyal fayda sağladığına işaret ediyor.
Aile şirketlerini kızları Selin Açık ve Cansu Açık ile yöneten Yasemin Açık; “Kadınlar yüksek duygusal zekâları, verimli ve disiplinli çalışmaları ile şirketlerimize değer katıyor. İki kızım ile birlikte çalıştığım için kendimi şanslı hissediyorum. Gerek eğitim ve tecrübeleri gerekse iş yapış şekilleri, ikinci kuşak olarak işi sahiplenmeleriyle şirketlerimizi geleceğe taşıyorlar.” diyor.
Kuşak Hikâyeleri’nde iş hayatlarını başarıyla sürdüren, yeni dünya trendlerini şirketlerinde uygulamaktan çekinmeyen, iki kuşaktan üç başarılı kadın yönetici ile röportaj gerçekleştirdik.
Yasemin Hanım, Türkiye’nin en çevreci çimento fabrikalarından biri olan Seza Çimento Fabrikası’nı kurdunuz. Fabrikanızın çevreci, sürdürülebilirlik politikalarından bahsedebilir misiniz?
Çimento üretimi esnasında bacadan salınan gazlar, teknolojiden yararlanılmadığı takdirde çevreye geri dönüşü mümkün olmayan zararlar verebiliyor. Seza Çimento olarak, ülkemizin ve Avrupa Birliği’nin belirlemiş olduğu yasal sınırların çok altında toz emisyon değerleriyle üretim yapıyoruz. Baca gazını, geri dönüşümde kullanıyoruz. Çimento sektörünün son dönemde öncelikli konularından biri haline gelen Sınırda Karbon Düzenlemesi kapsamında, karbon ayak izimizi en düşük seviyeye indirebilmek için de çalışmalarımıza devam ediyoruz. Elazığ’ın en büyük, öz tüketim güneş enerjisi santralini kurmak üzereyiz. Bu yılın ilk çeyreğinde devreye girmesini planladığımız proje ile fabrikamızın enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 30’unu güneşten karşılayacağız.
Seza Çimento aynı zamanda Endüstri 4.0 teknolojilerine entegre dijital bir fabrika. Bize dijitalleşmenin fabrikanızdaki yerinden söz edebilir misiniz?
Seza Çimento, çevreci bir fabrika olmasının yanı sıra Endüstri 4.0 odağında kurulan bir tesis. Prosesin kontrolü, kararlılığı ve optimizasyonunu sağlamak için tüm sistemi insan inisiyatifinden bağımsız olarak uzaktan çalıştıran, kontrol eden ve yöneten bir oto-pilot sistemimiz mevcut. Ayrıca enerji maliyetlerini azaltan ve minimum arıza duruşu ile verimli üretim yapılmasını sağlayan, son teknoloji sistemler kullanıyoruz. Kalite kontrol biriminde kurulan RoboLab ve diğer sistemler ile üretim prosesinin farklı noktalarından insan eli değmeden otomatik olarak numune alıyor ve bu numuneleri yine insan eli değmeden analiz ediyoruz. Reçetelere uygun, standart sapması düşük, kontrol edilebilir ve güvenilir üretim için ham madde sistemini çevrim içi olarak kontrol ediyoruz. Tüm bu yatırımlar, uzun vadede hem ciddi bir verimlilik hem de çevresel ve dolayısıyla sosyal bir fayda sağlıyor.
Kadınların iş dünyasında daha etkin bir şekilde yer almasını önemsediğinizi ve bu yönde çalışmalar yaptığınızı biliyoruz. Kadın girişimcileri ve kadın istihdamını desteklemek konusunda ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz?
Kadın konusu, üzerinde her zaman hassasiyetle durduğum ve çok önemsediğim bir konu. Kadınların ve özellikle de Doğu’daki kadınların yaşadığı zorlukların çok yakın tanığıyım. Bir halk sağlıkçı ve sivil toplum örgütü çalışanı olarak; yaklaşık 30 yıldır mahallelerde, köylerde, okullarda çalışıyor ve eğitimler veriyorum. Birkaç arkadaşım ile 2008’de kurduğumuz Elazığ İş Kadınları Derneği’nde de kadınlara yönelik pek çok çalışma yürütüyoruz. Görev aldığım diğer STK’larda da kadınların güçlendirilmesine yönelik çalışmalar yapıyorum. Şirketimizde de kadının çok yönlü güçlenmesini ve kadın istihdamının artmasına yönelik çalışmalar gerçekleştiriyoruz. İşveren markamızda, toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alıyoruz.
İnşaat, çimento, akaryakıt gibi erkek egemen sektörlerde faaliyetler yürütüyorsunuz. Erkek egemen sektörlerde kadın olmanın ne tür avantaj ya da dezavantajları var?
Erkeklerin çalıştığı her alanda kadınların da çalışabileceğini çok iyi biliyorum ve buna inanıyorum. Fabrikamızda da her geçen dönem kadın mühendis, ofis çalışanı, laboratuvar görevlisi sayısı artıyor. Ben kamyon kullanan, beton santrali operatörlüğü yapan kadın çalışanlarımızın olmasını da çok isterim. Henüz bunu sağlayamasak da çok uzak olmayan bir gelecekte bunların da olacağına inanıyorum. Çünkü zamanında bunu ben de yaşadım. Fabrikanın kuruluş döneminde gece gündüz demeden şantiyedeydim. Beni baretli, iş elbiseli gören işçiler ilk zamanlar çok şaşırdılar ve yadırgadılar. Zaman ilerledikçe alıştılar. Fark ettiler ki; işin de şantiyenin de cinsiyeti yok. Asıl önemli olan emek ve başarıdır.
Elazığ İş Kadınları Derneği’nin başkanısınız. Anadolu’da iş hayatında, kadın olmanın ne tür zorlukları var?
Gerek akademik hayatım gerekse görev aldığım STK’lar aracılığıyla sorun olarak gördüğüm, çözüm üretilmesi gerektiğini düşündüğüm hemen her alanla ilgilendim.
Ancak önceliğim hep kadının çok yönlü güçlenmesi oldu. Çünkü kadının güçlenmesi, hayatının tüm dizginlerini kendi elinde tutması demek. Kadın güçlenirse toplum güçlenir. Toplumun yarısını oluşturan kadınlar, yaşamın tüm alanlarında etkin ve yetkin bir şekilde yer almadıkça sürdürülebilir kalkınma ve gelişmeden söz edilmez.
Elazığ İş Kadınları Derneği’ni kurarken; kadın girişimci sayısını artırmak, kadın girişimciler arasında güç birliği oluşturmak ve kadınların iş dünyasındaki statülerini iyileştirmek gibi amaçlarla yola çıktık. Buradaki çalışmalarımız sayesinde, Elazığ’da pek çok kadın ilk defa eşlerinin, ailelerinin desteğini de alarak çalışma imkânı buldu. Elbette zorluklar aşılmış değil ancak biz hem kadınların hem de toplumsal cinsiyet eşitliğine inanan erkeklerin desteğiyle başarıya ulaşacağımıza inanıyoruz.
Pandemi dönemine uyum sürecinde şirketinizde ne gibi değişiklikler yaptınız? Bu süreçte ne gibi zorluklar ile karşılaştınız?
Pandemi her şeyden önce sağlık temelli bir global kriz. Bu nedenle, salgının ilk anından itibaren çalışanlarımızı korumak için acil önleyici ve koruyucu önlemler aldık. Bu önlemler sayesinde, çalışanlarımızın sağlığını korurken fabrikamızda üretime aralıksız devam ettik. Herkesin olduğu gibi bizim de iş yapış şekillerimiz etkilendi ve değişti. Çevrim içi toplantılar, uzaktan iş yerini yönetme gibi yaklaşımlar günlük rutinimize dönüştü. Sosyal ve ekonomik ilişkilerimizi sanal ortamda yürütmeye başladık. Bu durumun, pandemiden sonra da hayatımızın bir parçası olmaya devam edeceğini düşünüyorum. Özellikle hibrit modeller ön plana çıkacak.
Aynı zamanda bir halk sağlığı profesörü olarak geçirdiğimiz pandemi sürecini ve gelinen son durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aniden ortaya çıkan ve çok hızlı bir şekilde tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisi, farklı varyantlar nedeniyle hâlâ dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Elimizdeki tek ve etkili çözümün aşı ve kişisel korunma olduğunu biliyoruz. Zaman ilerledikçe maskeli, mesafeli yaşamaktan kaynaklı bir bıkkınlık olsa da bu virüsü yenmek için başka şansımız olmadığını da kabul etmemiz gerekiyor. İş dünyasına bakacak olursak; çalışanlarının sağlığını ve güvenliğini ön planda tutan, iş modellerini yeniden kurgulayan, her türlü krize hazır olan ve dijital dönüşümü ve bilişimi yakalayan şirketler bu süreçte ayakta kalmaya ve büyümeye devam edecek. Bunları uygulamayan şirketler ise kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.
Sektörünüz ve iş dünyasına yönelik olarak 2022 yılı için öngörüleriniz ve beklentileriniz nelerdir?
Çimento sektörü, pandeminin başından itibaren istikrarlı bir şekilde büyümeye ve ülkemize katma değer sağlamaya devam etti. Elbette pek çok sektör gibi çimento sektöründe de en büyük sorunların başında, kur kaynaklı maliyet artışları ve navlun fiyatları geliyor. Ülkemizde çimento sektörünün, maliyet bileşenlerinin yaklaşık yüzde 80’i yakıt ve elektrik maliyetlerinden oluşuyor. Çimento sektörünün, yakıt tedarikinde ithalata olan bağımlılığı çok yüksek. Üretimde yoğun olarak kullanılan yakıtların yüzde 92’si ithal ediliyor. Bu artışlar, çimento fabrikaları gibi ithal yakıt ve elektrik enerjisi kullanımı yoğun olan sanayi kuruluşlarında ciddi maliyet artışlarına yol açıyor. Dolayısıyla 2022 yılında sektörümüzün ve iş dünyamızın üretime, yatırıma, istihdama ve ihracata devam edebilmesi için yüksek kur-enflasyon-faiz üçgeninden kurtulmamız, sürdürülebilir ve istikrarlı bir ekonomi modeli uygulamamız gerekiyor.
Şirketlerinizin yönetimini kızlarınız ile birlikte gerçekleştiriyorsunuz. Profesyonel iş hayatında kadın ve erkek yönetiminin sizce temel farkları neler oluyor? Kızlarınızla çalışmak iş yaşamınızda nasıl farklar yaratıyor?
Türkiye’de kadınların temsil oranı maalesef üst kademelere çıktıkça hem kamu hem de özel sektörde azalıyor. Yönetim kurullarındaki kadın oranı yüzde 17 civarında seyrediyor. Oysa bu oran hem toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması hem de şirketlerin başarısı için yüzde 50 olmalı. Kadınlar yüksek duygusal zekâları, verimli ve disiplinli çalışmaları ile şirketlere değer katıyor. Ben de iki kızımla birlikte çalıştığım için kendimi şanslı hissediyorum. Elbette kurumsal bir yapı içerisinde herkes ekibin bir parçası, aile üyelerinin ayrıcalıklı olması gibi bir durum söz konusu değil.
Selin Hanım, şirketlerinizin genç kuşak temsilcisi olarak üretim proseslerinizi yeni dünyaya hangi uygulamalar ile entegre ediyorsunuz?
Dijitalleşmenin etkisiyle dönüşen dünyamız ve iş yapış şekillerimiz, COVID-19 pandemisi ile birlikte daha önce hayal bile edemeyeceğimiz bir hızla evrilmeye başladı. Artık yer ve zamandan bağımsız olarak hareket eden ancak yapılan eylemlerin herkesi etkilediği bir bütünün parçalarıyız. Bu süreçte, hiç kuşkusuz iş hayatında da köklü değişiklikler yaşanıyor. Çalışanların mutluluğu, bağlılığı, iş-özel hayat dengelerini kurabilmeleri her zamankinden daha fazla konuşulmaya başladı. Yaşam standartlarındaki beklentiler değişti. Biz de bu süreçte insan kaynakları uygulamalarımızdan teknoloji kullanımımıza kadar tüm süreçlerimizi güçlendiriyoruz. Satın alma, iç iletişim gibi alanlarda kullandığımız teknoloji ve yazılımları, kültürümüzün bir parçası haline getiriyoruz. Tüm bu çalışmalarımızın neticesinde daha sürdürülebilir ve katma değeri yüksek bir grup olma gayesindeyiz.
Selin Hanım, dünyada iş yapma şekilleri değişirken bir yandan da şirketler için geçmişten gelen ve oturmuş köklü bir düzen mevcut. Dünya değişmeye devam ediyor ve henüz oturmuş bir düzen söz konusu değil. Şirketlerinizi yönetirken bu anlamda, anneniz ile aranızda iş yapma biçimlerine yönelik fikir ayrılıkları söz konusu oluyor mu?
Kurucu kuşakların karar mekanizmalarının daha ağır işlediği söylense de bizde tam tersi bir durum söz konusu. Annem gerek vizyonu gerekse yakın teknoloji takibiyle bizlere de kapı açan bir girişimci. Dolayısıyla büyük fikir ayrılıkları yaşamıyoruz, farklı düşündüğümüz konularda da orta noktayı kolay buluyoruz. Girişimci ruhu, tecrübesi ve insani değerleri ön planda tutması annemle çalışmayı hem çok kıymetli hem de çok keyifli bir hale getiriyor. Onun sayesinde hızlı ivme alan, kontrol mekanizması yüksek, efektif bir ekip olduk.
Cansu Hanım, pandemi döneminde iş dünyasında değişen koşulları ve uluslararası ticaretteki yeni gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Pandeminin uluslararası ticarette neden olduğu en büyük zorluk, tedarik zincirinde yaşanan kırılmalar oldu. Lojistikte yaşanan aksamlar nedeniyle bu durum devam ediyor. Bununla birlikte başta ham madde, enerji ve navlun fiyatları olmak üzere maliyetlerde ciddi artışlar yaşanıyor. Bu olumsuzlukların yanında ülke olarak çok önemli avantajlarımız da var. Mesela Avrupa’da bazı ülkelerdeki çimento fabrikaları, geçiş süreci olan 2023 yılını beklemeden üretimlerini azaltmaya başladı. Bu durum, coğrafi konumumuz ve ürün kalitemizin sağladığı avantajlar nedeniyle ülkemize yönelik talebi artırdı. Eğer bu süreci doğru değerlendirir, çevreye duyarlı üretim gerçekleştirebilirsek önümüzdeki süreçte çimento sektörü olarak dünya genelindeki etkinliğimizi daha da artırabiliriz.
Siz bu fırsatları nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni pazarlar için ihracata yönelik çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz Cansu Hanım?
Türk çimento sektörünün en genç firmalarından biri olarak, üretime başladığımız günden itibaren ihracata özel olarak önem verdik. Bu nedenle de ihracat ağımızı her geçen yıl genişlettik. Şu anda Güney Amerika, Batı Afrika ve Orta Doğu başta olmak üzere geniş bir coğrafyada, 22 ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz. Hedeflerimiz arasında yer alan Avrupa pazarına, 2021 yılında Belçika ile giriş yaptık. Başta Avrupa ve Amerika pazarı olmak üzere 2022’de ihracat yaptığımız ülke sayısını artırmayı hedefliyoruz. Bu yıl, pazarımızı genişletirken ihraç ettiğimiz ürün çeşitliliğini de artırmayı planlıyoruz.
Cansu Hanım, anne-kız çalışmanın getirdiği nasıl bir çalışma ortamı oluyor?
İş hayatında anne-kız ilişkisinden sıyrılıp, kurumsal bir yapı içindeki profesyoneller olarak ekip ruhuyla çalışıyoruz. Ortak bir amaçla bilinçli bir şekilde hareket ettiğimiz için hiçbir zorluk yaşamadan, sorunsuz bir şekilde ilerliyoruz. Bunun yanı sıra aile şirketleri için bence en önemli konulardan biri olaylara ve bireylere yaklaşımınız. Biz birbirimize saygı ve sevgi çerçevesinde yaklaştığımız için birlikte çalışmanın keyfini çıkarıyoruz. Öte yandan iki farklı kuşak olarak bir arada çalışmamız, eğitim geçmişimizin ve yaşadığımız şehirlerin farklı olması da işimize yönelik birden fazla bakış açısı geliştirmemizi sağlıyor. Bu fikirleri, kolektif bir yaklaşımla ele alarak şirketimizi geleceğe taşımaya odaklanıyoruz.