“İnsanlar oldukça garip. Özellikle de konu sürdürülebilirlik olduğunda, yani herkesin iklim değişikliğinin varoluşsal bir tehdit ve önemli bir sorun olduğunu söyleyip yine de aynı şekilde yaşamaya devam etmesi çok garip. Konu hayatta kalmaksa gri alanlar olamaz!” Bu sözler, bugün dünyanın yakından tanıdığı genç iklim aktivisti Greta Thunberg’e ait. Genç olarak nitelendiriyoruz çünkü bugün iklim aktivizminde, gençler üst jenerasyonlarla farklı noktalarda duruyor.
İklim değişikliği, coğrafya fark etmeksizin tüm dünyanın geleceğini ilgilendiren ciddi bir konu. Herkesin ortak akılda buluşarak yapıcı çözümler üretmesi gerekirken ne yazık ki günümüzde işler, olması gerekenden farklı ilerliyor. Jenerasyonlar arasındaki farklı düşünce yapısı, iklim değişikliğini bile kuşaklar arası bir çatışma hâline getirmiş durumda. Gençler, dünyanın geleceği adına bir şeyler yapmak yerine hâlâ ceplerini doldurmaya çalışan üst jenerasyonlara karşı büyük büyük hayal kırıklığı yaşıyor.
Gençler iklim değişikliğinin ciddiyetinin farkında. Endişeliler ve belki de bugün en önemli sorunlarının başında iklim geliyor. Hem sorunun hem de çözümün idrakindeler ve seslerini duyurmak için çabalıyorlar. Bu konu üzerine düşünmesi, harekete geçmesi gereken hükûmetleri uyandırmaya çalışıyorlar. Ve bunları bencil bir bakış açısı ile değil herkes için daha iyi bir gelecek düşüncesi ile yapıyorlar. Çünkü herkesin bildiği gibi “Gezegen B yok!”
KRİZ KAPIDA
2020, kayıtlara geçen en sıcak 10 yılın son halkası oldu. 1990’larda yılda 0,8 trilyon ton buz erirken bu oran 2017’de 1,2 trilyon tona çıktı. 23 yılda ise dünyada 28 trilyon toz buz eridi. Harward Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, dünya genelinde gerçekleşen beş ölümden birine fosil yakıtların yarattığı hava kirliliği sebep oluyor. Hava kirliliği dünyada her yıl 8,8 milyon kişinin erken ölüm nedeni. Bu örnekler ve daha ne yazık ki birçoğunun nedeni iklim değişikliği. İklim değişikliğinin nedeni ise insan. Bugün bir şeyler yapılmadığı takdirde yarın aynı sabaha uyanamayacağız. Bu gerçeğin farkında olarak yapılan girişimler var; fakat yeterli değil. Topyekûn bir hareketlenme için en büyük çabayı ise genç jenerasyonlar gösteriyor. Çünkü aslında bu kriz, herkesten fazla çocuklar ve gençleri etkiliyor.
Geçen yıl, dünyadaki 1 milyara yakın çocuğun iklim değişikliğine bağlı afetler ve salgın hastalıkların tehdidi altında olduğu uyarısı yapıldı. UNICEF’in iklim değişikliğinin doğrudan çocuklara olan etkisini inceleyen raporu da gösteriyor ki dünyada yaşayan her bir çocuk, sel ve kuraklık gibi iklim değişikliğine bağlı olaylardan en az birine maruz kalacak. Rapora göre, küresel çocuk nüfusunun yarıya yakını da iklim değişikliğinden en çok etkilenecek olan “çok yüksek riskli” ülkelerde yaşıyor. “Orta-yüksek riskli” ülkeler arasında yer alan Türkiye ise dünya sıralamasında 163 ülke arasında 97’nci sırada konumlanıyor.
ENDİŞELİLER AMA KARAMSAR DEĞİL
Dünyanın geleceğine dair belirsizlikler endişeleri de beraberinde getiriyor. İklim değişikliği bunlardan sadece biri ama en önemlisi. Sıcaklığın 50 derecenin üzerine çıktığı gün sayısı son 40 yılda iki katına yükseldi. Bu konudan hareketle BBC’nin, 16-25 yaş aralığındaki 10 bin kişi üzerinde gerçekleştirdiği araştırmanın sonucu ise gençlerin iklim krizi nedeniyle çok büyük endişe duyduğunu ortaya koydu. Ankete katılan gençlerin yarısından fazlası “insanlığın kendi kaderine terk edildiğini” düşündüklerini ve hükûmetlerin yeterli önlem almadığını paylaştı. Gençlerin yaklaşık yüzde 60’ı, iklim krizi nedeniyle aşırı derecede endişelendiklerini söylerken, yüzde 45’inden fazlası ise iklimle ilgili hislerinin gündelik yaşamlarını etkilediğini belirtti.
Amerika’da yapılan bir başka araştırma ise Z kuşağının, yüzde 69 oranıyla en endişeli kesim olduğunu ortaya koyuyor. Ancak harekete geçme ve aksiyon alma hızlarıyla bilinen Z kuşağı, ümidini de kaybetmiş değil. Karamsarlıktan uzak bu kuşağın yüzde 51’i, iklim krizinin etkilerinin düşürülebileceği konusunda kendilerinden emin olduğunu belirtiyor ve gezegenin geleceği konusunda optimist bir kuşak olmayı başarıyor.
İKLİM AKTİVİZMİNDE Z KUŞAĞI EN GÖRÜNÜR GRUP
Endişeli olsalar da aktif bir yapıya sahip olan Z kuşağı, üst jenerasyonlar ve hükûmetlerin ilgisizliğine rağmen çözüm üretmeye odaklanmayı tercih ediyor. İklim konusundaki bilinçli tutumları, davranışlarında da karşılık buluyor. Pew Research Center’ın, Z, X Y ve “Baby Boomer” kuşaklarını merkeze alarak 13 binin üzerinde kişi ile yaptığı araştırmaya göre Z kuşağı, çözüm için en fazla aksiyon alan grubu temsil ediyor. Z kuşağı katılımcılarının yüzde 32’si; iklim değişikliğiyle mücadele eden organizasyonlara bağış yapma, gönüllülük, protestoya katılma, seçilmiş politikacılarla iklim mücadelesi için iletişime geçme aktivitelerinden en az birini yapmış durumda. Sosyal medyadaki aktiviteleri ve fiziki olarak bulundukları eylemler ile Z kuşağı, iklim aktivizminde en görünür grubu temsil ediyor.
Iowa Üniversitesi öğrencilerinin yürüttüğü ve The Daily Iowan’da yayımlanan çalışmada, Iowa Üniversitesi Sürdürülebilirlik ve Çevre Ofisi Direktörü Stratis Giannakouros, iklim krizinin tüm yükünün Z kuşağına yüklenemeyeceğini söyleyerek ekliyor: “Tüm dünyayı ilgilendiren iklim krizinde, kolektif sorumluluğumuzu en aktif kuşak olduğu için Z’ye yüklemek haksızlık. Bunun yerine, güncel sesi ve motive duruşuyla diğer kuşaklara örnek olan Z’yi dinlemeli, takip etmeliyiz.”
KİMSE DEĞİŞİM YARATMAK İÇİN KÜÇÜK DEĞİLDİR
26. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP26) kapsamında yapılan araştırma, gençlerin iklim değişikliğini gezegenin karşı karşıya olduğu en büyük tehdit olarak gördüğüne; ancak birçoğunun aktif eylemlerde bulunmak veya sesini duyurmak için zorlandığına işaret etmişti. İklim değişikliğinin herkesin hayatını etkileyen bir sorun olduğu göz önüne alındığında, karar alıcıların toplumun tüm kesimlerini sürece dâhil etmeden bu sorunla başa çıkılmasının mümkün olmadığını ortaya koyuyor.
Gençler iklim değişikliği ve yakın zamanda dünyanın kapısını çalması muhtemel olan iklim krizinin sonuçlarının ve dünyayı nasıl bir kaosa sürükleyeceğinin farkında. Bu farkındalık onları daha bilinçli bireyler hâline getiriyor. Özellikle de teknoloji çağında yetişiyor olmaları ile süreçlere hızlı adapte olan Z kuşağı, üst jenerasyonlara kıyasla hızlı düşünüp yine aynı şekilde hızlı şekilde aksiyon alma isteğine sahip bireylerden oluşuyor. Bu da daha birçok konuda olduğu gibi iklim konusunu iki jenerasyon arasında yaşanan en büyük sorunlardan biri hâline getiriyor. Z kuşağı iklim konusunda daha fazla aksiyon alınmasını ve yapılacak eylemlere kendilerinin dâhil edilmesini isterken üst jenerasyonlar bu konularda, çoğu zaman daha pasif bir tutum sergiliyor.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN KÜRESEL SEMBOLÜ GRETA
İsveçli Greta Thunberg, 2018 yılında hayatımıza girdi. Haftada bir gün okula gitmeyi reddederek İsveç parlamentosu önünde protesto yaptığında sadece 15 yaşındaydı. Hâlâ dört yıl önce olduğu gibi dünya liderlerini çevreyi korumak için adım atmaya çağırıyor. Fakat durum artık biraz farklı. Çünkü artık tek değil.Bir pankart ile başladığı yolculuğunda, sesini çok geniş kitlelere duyurmayı başardı. Greta’nın, New York’ta yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Eylem Zirvesi’nde yaptığı konuşma büyük ses getirdi. Greta’nın dünyadaki genç iklim aktivistlerini harekete geçirmesi ise öğrencilere çağrı yapması ile başladı. Bu çağrı “Cumalar, geleceğimiz için” sloganıyla dev bir kampanyaya dönüştü. Dünya liderlerine karşı duran Greta; küresel ısınmayı, iklim değişikliğini, emisyonları hayati meseleler olarak görüyor ve çok basit bir soru soruyor: “Eğer küresel ısınmayla mücadele etmemiz gerekiyorsa ve bu acilse, neden etmiyoruz?”
“Paramparça bir gezegende paranın hiçbir değeri yok”
Selin henüz 20 yaşında genç bir iklim aktivisti. Yale Üniversitesi’nde, İklim ve Enerji Bilimi alanında eğitimine devam ediyor. Var olan krizin farkında ama gelecekten de umutlu. “Ben bir sinek kuşuyum ve elimden gelenin en iyisini yapıyorum.” diyor.
İklim aktivisti olduktan sonra günlük yaşantımdaki alışkanlıklarımdan yapmak istediğim mesleğe kadar hayatımın her alanında büyük bir dönüşüm oldu. Örneğin eskiden elime bir gazete aldığımda baktığım ilk sayfa sanat haberleri olurdu. İklim krizinin aciliyetini kavradığım lise yıllarımda ise önceliklerim değişmeye başladı. Gelecekle ilgili endişem eğlence isteğimin önüne geçti.
İşin sadece bilimsel kısmını anlamak yetmiyormuş, yeşil dönüşümde teknolojiye, döngüsel ekonomiye, en çok da katılımcı ve adil bir politik sisteme ihtiyacımız olduğunu fark ettim. Üniversitede de çevre ve enerji bilimi okuyarak iklim aktivistliği yolculuğumda kendimi geliştirmeye devam etmeye karar verdim. Bir iklim aktivisti olarak benim yaptığım en önemli iş bu: Öğrendiklerimi sadeleştirerek insanlara aktarmaya çalışıyorum. Çünkü ne kadar fazla insan farkına varır ve harekete geçerse küresel sıcaklık artışını 2 derecenin altında tutmak için o kadar büyük bir şansımız olur. Bu noktada etkili iletişim büyük bir anahtar.
“TERSİNE MENTORLUK FİKRİ YAYGINLAŞIYOR”
Z jenerasyonu çok belirsiz bir şimdiyi yaşarken, gelecek ise daha da belirsiz. Fakat bence her şeye rağmen umutlu bir jenerasyonuz. Endişemizi aksiyona çeviriyoruz çünkü yetişkinlerden gerekli aksiyonları göremiyoruz. Özellikle iklim krizi konusunda, üst jenerasyonlara karşı büyük bir hayal kırıklığı hissediyoruz. Bu yüzden iş başa düştü, bu yanlış giden sistemi biz düzelteceğiz, düşüncesi hâkim. Teknoloji ile iç içe olmamız, doğru bilgiye erişim konusunda çok hızlı ve pratik olmamızı ve sosyal medyayı etkili kullanmamızı sağlıyor. Bu yüzden tabandan çıkan hiyerarşiden uzak, grassroots dediğimiz hareketleri organize etme konusunda oldukça başarılıyız. Küresel iklim hareketi ve organize ettiğimiz iklim grevleri buna şahane bir örnek.
Umutsuzluğa kapılmıyor, mevcut koşullar içinde elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. İşte bu özellikler sayesinde iklim hareketinin liderliğini yapanlar da genellikle genç kuşaktan çıkıyor. Üst jenerasyonlar bu konuda elbette daha yavaş fakat bir güzel gelişme var. Artık birçok üst kuşak yönetici genç mentorlar ediniyor ve tersine mentorluk fikri yaygınlaşıyor. Yetişkinler, iklim inovasyonu konusunda gençlerden fikir alıyor.
“ÖLÇÜT, SÖYLENEN SÖZLER DEĞİL, ATILAN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ADIMLARI OLMALI”
Kuşaklar arası çatışmanın sebebi, üst kuşakların bu krizi durdurmak için yeterince aksiyon almadığı hissi. Üst kuşakların bize daha güzel bir gezegen bırakmak için kaynak ve finansman ayırdıklarını görmek istiyoruz. Bu krizin çözümünde, nesiller arası bir iş birliği olmalı. Bunun da en güzel örneği şirketlerin genç sosyal girişimcilere verdiği destekler. Gençlerde şahane fikirler, yetişkinlerde ise bu fikirleri hayata geçirmeye yardımcı olacak kaynak ve deneyim var. Bu ikisi birleştiğinde ihtiyacımız olan değişime bir adım daha yaklaşacağız.
Politik değişime gelince, hükümetlerin bu konuya verdiği önem giderek artıyor. Bu konu gerek Türkiye gerekse yurt dışında, giderek meclisin ve politik tartışmaların gündemine giriyor. Fakat burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta var: Sürdürülebilirlik politikaları genellikle süslü sözler ve boş vaatler ile sınırlı kalıyor. Ülkeleri ve hükümetleri söylenen sözler ile değil, atılan sürdürülebilirlik adımları ile ölçmeliyiz.
“HEPİMİZ AYNI FIRTINANIN İÇİNDEYİZ”
Eskiden gençlerin hedefi iyi bir eğitim alıp güzel bir meslek sahibi olmak ve böylelikle belirli bir refah seviyesine ulaşmaktı. Şimdi ise durum farklı çünkü biz eğitimimiz ne olursa olsun bir garantimiz olmayacağının farkındayız. Bizim sağlıklı gıdaya, suya, enerjiye erişimimiz olmayacaksa hangi mesleği yaptığımızın ne önemi var? Biyolojik çeşitliliği yok edilmiş, paramparça bir gezegende paranın hiçbir değeri yok. Bu da ekolojik kaygıyı beraberinde getiriyor. Hepimiz aynı fırtınanın içindeyiz. Elbette savunmasız topluluklar bu krizden daha hızlı ve daha derin etkilenecek. Ama savunma kapasitesi de bir yere kadar; bu fırtınanın karşısında hiç kimse güvende değil. Z jenerasyonun bu kaygıyı aksiyona çevirme hızı ve istekliliği bence hayranlık verici. Değişime odaklı, dinamik, sorgulayıcı ve yapıcı bir nesiliz. Bu yüzden ben gelecek için umutluyum!
“İNSANLIĞIN İYİLİĞİ SEÇME GÜCÜNE İNANIYORUM”
1,5 santigrat derece hedefi benim gibi bir optimist için bile fazla optimist görünüyor! Daha şimdiden dünyamız 1,1 derece ısındı. Bu yüzden karbon salım eğrilerine bakıldığında 2 derece daha makul bir hedef gibi görünüyor. 2 dereceyi aşmamak da öyle kolay değil yalnız. Bu hedefe bile ancak yeşil enerjiye dayalı döngüsel bir ekonomi ve iklim aktivisti politikacıların yönettiği belediyeler ve hükümetlerle ulaşabiliriz.
Bireysel olarak karbon ayak izimizi azaltmanın en iyi yolu sorumlu tüketiciler hâline gelerek döngüsel ekonomiyi desteklemek. Bu da ihtiyacımız olmadıkça satın almamak, markaların sürdürülebilirlik puanlarına göre alışveriş yapmak demek. Markaların stratejilerini üst düzey yöneticiler belirliyor sanıyoruz, aslında bu stratejiyi tüketicilerin talepleri belirliyor.
Ben insanlığın iyiliği seçme gününe inanıyorum! Bu yüzden 2050 yılında bence dünyada felaketlerin yerini restore edilmiş ekosistemler ve çözülmüş sosyal adaletsizlikler alacak. İklim krizinin etkilerinden tamamen kaçmamız artık mümkün değil ama bu etkileri en aza indirebileceğimizi düşünüyorum. Kendimi de Yale’daki iklim ve enerji bilimi eğitimimi tamamlayıp, daha büyük ölçekte toplumsal fayda yaratacak işlerde ve projelerde çalışırken görüyorum.