Küresel ölçekte sürdürülebilirlik çalışmaları açısından en önemli ve yaygın yapılardan biri UN Global Compact… Şirketlerin iklim değişikliği ile mücadelede, insan hakları, çalışma standartları ve insana yakışır iş, toplumsal cinsiyet eşitliği, dönüşümsel yönetişim, yolsuzlukla mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) entegrasyonu alanlarında harekete geçmesine öncülük ederek şirketlerin etki yaratmalarını ve ilerlemelerini sağlıyor. Bu çerçevede UN Global Compact Türkiye’nin Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Cemal Dördüncü ile röportaj gerçekleştirdik. Türkiye’deki şirketleri değerlendiren Ahmet Cemal Dördüncü, “Geleceğin şirketleri, iş modelini oluşturma aşamasında sürdürülebilirliği ve ilke odaklı bir yaklaşımı temel almalı.” dedi.
Şirketler, UN Global Compact’e neden üye olmalı?
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA), çok iddialı ve büyük bir ajanda. SKA’lara katkı sağlamak isteyen şirketler bazen nereden başlayacaklarını bilemiyor. Bazıları ise somut hedef belirlemek ve bunu hayata geçirebilmek için gerekli kaynak veya kapasiteye sahip değil. Öte yandan sürdürülebilirlik çok paydaşlı, çok katmanlı ve iş birliği gerektiren bir konu. Şirketler, doğru paydaşları bulmada desteğe ihtiyaç duyabiliyor. Bu noktada UN Global Compact; sunduğu kaynaklar, uzmanlık, programlar ve iş birliği ağı ile şirketlere bu yolculukta rehberlik ediyor.
Global Compact Türkiye, etki yaratmak isteyen paydaşlarına ne yönde katkı sağlıyor?
UN Global Compact’in dünya genelindeki 70 yerel ağından biriyiz. UN Global Compact’in strateji ve programlarını yerelleştirerek şirketler bünyesinde uyguluyoruz. Onların hedef belirlemesine yardımcı olarak firmalarını ileriye götürecek somut adımlar atmalarına destek oluyoruz. 266 şirket üyesiyle Doğu Avrupa ve Orta Doğu’da birinci, Avrupa’da sekizinci en büyük yerel ağız. Öncelikli çalışma alanlarımızı çeşitlilik ve kapsayıcılık, çevre, sürdürülebilir finans, toplumsal cinsiyet eşitliği ve inovasyon konuları oluşturuyor.
Peki, Türkiye’deki iş dünyasının sürdürülebilirlik karnesini değerlendirir misiniz?
Türkiye küresel tedarik zinciri açısından önemli bir konuma sahip. Hâlihazırda ihracat veya küresel markalara üretim yapan şirketler, sosyal ve çevresel standartlara uyum sağlıyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında devreye girecek “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması” gibi düzenlemelerin ve Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde oluşturulacak standartların getireceği yükümlülüklere ve risklere potansiyel olarak en fazla maruz kalacak ülkeler arasında Türkiye de bulunuyor. Gerekli adımlar atılmazsa Türk sanayisi, daha yüksek üretim maliyetleriyle finansmana erişimde engeller ve bununla beraber rekabet gücünde düşüş ile karşı karşıya kalabilir. Konunun şirketlerin gündeminde üst sıralara taşındığını, artan üye sayımızdan da anlayabiliyoruz. 2021 yılında Global Compact Türkiye, 185 şirketten 248’e ulaşarak yüzde 34 büyüme kaydetti ve bölgesindeki en çok büyüyen ülke oldu. WEPs (Kadının Güçlenmesi Prensipleri) imzacılığında da dünya ikincisiyiz. Bu durum Türkiye iş dünyasında, bu konudaki farkındalığı bize gösteriyor. Ancak yaşadığımız krizler artık farkındalığın ötesine geçerek acil somut adımlar atmamızı gerektiriyor. UN Global Compact de stratejisini bu yönde belirledi. Şirketlerin taahhütlerini somut hedef ve çıktılara çevirmek için ihtiyaç duydukları desteği sağlıyoruz.
Şirketlerin mevcut iş yapış biçimlerine devam etmesi, gelecekte onların varlıklarını tehlikeye sokuyor mu?
Tabii ki… Değişen paydaş beklentileri de şirketleri, bu konuda daha somut adımlar atmaya zorluyor. Yatırımcılar, çalışanlar ve tüketiciler şirketlerin toplumsal ve çevresel etkisini de takip ediyor. Kararlarını alırken bu etkiyi de dikkate alıyor. Tüketicilerin yüzde 83’ü, şirketlerin en iyi çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim (Social and Governance-ESG) uygulamalarını aktif olarak şekillendirmesi gerektiğini düşünüyor. Öte yandan AB Yeşil Mutabakatı, Taksonomisi, Finansal Olmayan Direktif, Paris İklim Anlaşması, COP26’daki sonuçlar gibi uluslararası alandaki gelişmeler iş dünyasının dönüşümünü zorunlu kılıyor. Artık uluslararası rekabetin sürdürülebilirlik üzerinden şekillendiği bir döneme giriyoruz. Dolayısıyla uluslararası rekabette hayatta kalabilmek için şirketlerin stratejilerine sürdürülebilirliği bir an önce entegre etmesi gerekiyor.
Sürdürülebilirlik odaklı firmaların artırılması için geleceğin şirketleri nasıl tasarlanmalı?
Geleceğin şirketleri, iş modelini oluşturma aşamasında sürdürülebilirliği ve ilke odaklı bir yaklaşımı temel almalı. Yani iş modelini, müşteri için üstün değer yaratma yoluyla rekabet avantajı yaratırken sürdürülebilir kalkınmaya da katkıda bulunacak şekilde kurgulamalı. Ürün ve hizmetlerinin tasarım, üretim ve operasyon süreçlerini de bu yönde şekillendirmeli. Finansal ve ekonomik getirilerini garanti ederken değer zincirindeki tüm paydaşlarıyla birlikte toplumsal ve çevresel etkisini ölçmeli. Yönetim, icra ve uzmanlık ekiplerinin her kademesinde kapsayıcı bir yaklaşım ile yönetişim ve insan kaynakları politikasını belirlemeli. Kurumsal yönetiminde şeffaflığı, hesap verebilirliği, katılımcı yönetim tarzını, etkinliği ve verimliliği benimserken paydaş ilişkileriyle de güven duygusunu tesis edecek iş birliklerini yaygınlaştırmalı. Ürün, hizmet ve kurumsal politikalarıyla toplumu ve ekosistemi de etkilediğinin bilincinde olarak sürdürülebilir kalkınma yolundak ortak çabaya destek olmalı.
Şirketlerin sürdürülebilir bir yapıya kavuşması için yatırım yapmaları gerekebiliyor. Sonrasında dönüşümün getirdiği avantajlar neler?
Bir şirket, operasyonlarını daha sürdürülebilir hâle getirdiğinde öncelikle kaynak verimliliği ve operasyonel verimlilik sağlıyor. Dolayısıyla bu amaçla yaptığınız yatırım, orta-uzun vadede şirketin finansallarına pozitif bir katkı yapıyor. Ancak ekonomik getiriler bununla sınırlı değil. Yapılan araştırmalar, sürdürülebilir şirketlerin finansmana daha kolay eriştiğini gösteriyor. Yatırımcıların yüzde 88’i, ESG inisiyatiflerine öncelik veren şirketlerin vermeyenlere göre uzun vadede daha iyi getiri fırsatları sunduğunu düşünüyor. Ayrıca daha iyi risk ve fırsat yönetimi yine yatırımcılar için daha fazla güven demek. Sürdürülebilirlik risklerinin şirketlerin ajandasında giderek daha ön sıralara çıktığını düşündüğümüzde, bu riskleri önceden görerek gerekli önlemleri alan şirketler bunları fırsata çevirebiliyor. Örneğin iklim değişikliği konusunda inovatif çözümler üretecek şirketleri, önemli pazar fırsatları ve fonlar bekliyor. 2021 yılında sürdürülebilirlik fonlarının büyüklüğü yaklaşık 3,5 trilyon dolara ulaştı. İklim fonlarının büyüklüğü ise 2019 yılından bu yana iki katından fazla büyüyerek 133 milyar dolara yükseldi. Tüm bunların yanı sıra artan müşteri memnuniyeti, çalışan bağlılığı, daha iyi yetenekleri çekebilme gibi birçok avantaj söz konusu. Kısacası sürdürülebilirlik rüzgârının kuvvetlenerek tüm sektörleri etkisi altına aldığı bu dönemde, şirketlerin direnmek yerine bu rüzgârı arkalarına alarak ilerlemesi gerekiyor.
Pandemiyle birlikte şirketlerin sürdürülebilirlik yaklaşımlarındaki değişimi değerlendirebilir misiniz?
Pandeminin belki de en olumlu yanı sürdürülebilirlik konusunda farkındalığın hiç olmadığı kadar artması oldu. Dünyanın ucundaki bir sorunun ne kadar hızlı bir şekilde dünyanın sorunu olabileceğini, en beklenmedik şekilde deneyimledik. Sürdürülebilirliği benimsemiş şirketlerin bu dönemde ihtiyaçlarını daha iyi tariflediği, risk ve fırsatları daha iyi yönettiği fark edildi. Böylece sürdürülebilirlik gündemine daha fazla sahip çıkılmaya başlandı. Paris Anlaşması’nın ülkemizde onaylanması, IPCC raporları ve COP26’da verilen taahhütler, 2053 net sıfır hedefi gibi gelişmeler umut verici. Birçok şirketin net sıfır hedefi açıkladığına şahit olduk. Tabii yine bu hedeflerin “iklim bilimi” odağında belirlenmiş standartlara uygun bir şekilde verilmesi ve hayata geçmesi önemli.
Global Compact Türkiye’nin gelecek dönem hedefleri ve planlamaları nelerdir?
UN Global Compact’in yeni stratejisi, şirketlerle birlikte somut ve iddialı hedefler belirlemek, yol haritası hazırlamak, ilerlemeyi ölçmek ve en önemlisi paydaşlarla iş birliği yaparak etkiyi büyütmek üzerine kuruldu. Biz de bu çerçevede Türkiye’deki iş dünyasını harekete geçirmek üzere çalışmalarımıza devam edeceğiz. UN Global Compact’in küresel çapta iklim, toplumsal cinsiyet eşitliği, inovasyon ve SKA’ların şirket stratejilerine dâhil edilmesi alanlarında geliştirdiği programları uygulamayı sürdüreceğiz. Çeşitlilik ve Kapsayıcılık Atölyeleri ile şirketlerin bu alanda strateji, politika ve eylemleri hayata geçirmelerini hedefliyoruz. 2019 yılında İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SDK) Türkiye ve TÜSİAD’la başlattığımız İş Dünyası Plastik Girişimi kapsamındaki çalışmalarımızda ilerleme kaydediyoruz. Tüm bunları, iş dünyası örgütleri ile iş birliği yaparak Türkiye genelinde yaygınlaştırmak hedefindeyiz.