İlk sayımızın ardından aldığımız geri bildirimler, bir önceki yazımda belirttiğim endişenin ortak paydamız olduğunu gösteriyor. Dergimize abone olmak, makaleleriyle dergide yer almak isteyenlerin varlığı bizleri daha da umutlandırdı.
Henüz ilk sayı olmasına rağmen gösterilen ilgi, sadece üreticiler için değil biz tüketiciler için de “sürdürülebilir dünya” hayali için söz söylemenin bir ihtiyaç olduğunu ve doğru bir yayını hayata geçirdiğimizi gösteriyor. Bu nedenle içeriğimizi büyük bir titizlikle belirliyor; konularımızı, makalelerimizi dikkatle inceliyor ve araştırıyoruz.
Sürdürülebilirlik adeta yeni dönemin sihirli kelimesi. Fakat ne kadar samimi olduğumuzu eleştirel bakış açımızla irdeliyoruz.
İklim krizi karşısında dünyayı yönetenlerin tutumunu ve toplumların içinde bulunduğu durumu, Netflix platformunda yayına giren “Don’t Look Up” filminin çok iyi anlattığına inanıyorum. Bir bilim kurgu filmi olarak görülse de film aslında her açıdan yaşadığımız dünyayı anlatıyor ve bunu kara mizah ile yapıyor. Amerika özelinde geçiyor film. Fakat dünyanın diğer kıtalarında da durum pek farklı değil.
Henüz izlemeyenler olabileceği için filmi çok fazla anlatmak istemiyorum. Bugün ile kıyasladığımızda tek fark, filmdeki gibi dünyaya doğru hızla yaklaşan bir gök taşının olmaması sanırım. Fakat bir o kadar hızlı şekilde insanlığı tehdit eden iklim krizi ile karşı karşıyayız. İklim krizine karşı devletlerin yaklaşımı, aldıkları kararlar ve uygulamalarıyla “mış gibi” görünmeleri; yaklaşan bir tehdidin, ülkelerden şirketlere kadar ekonomik ve politik çıkarlar açısından ele alındığını gözler önüne seriyor.
Tehdidi fark edip ciddiye alan ve ülke başkanının ilgisizliği karşısında insanları uyarmaya çalışan birkaç bilim insanının hikâyesi… İklim krizini yıllardır, devlet adamlarına ve topluma anlatmaya çalışan bilim insanlarının hikâyesine benzemiyor mu?
Fakat üzülerek görüyoruz ki yapılan araştırmalar, toplanan veriler ve yaşadığımız felaketler, maalesef sadece farkındalığın artırılmasını sağladı. İklim krizi herkesin kabul ettiği ama diğer yandan kanıksadığı bir tehdit hâline geldi. Farkındalığımızı eyleme döküp, krizle mücadele etmek konusunda yeterince kararlı değiliz.
AB Yeşil Mutabakatı’nın özünde “yeşil dönüşüm” olsa da Avrupa’ya mal satan kimi sektörler ve ülkeler; mutabakata uyum sağlanamazsa ne kadar maddi kayıp yaşayacağını hesaplamaya çalışıyor. Avrupa, dönüşümde elde edeceği vergileri konuşuyor. Hemen herkes, yeşil dönüşümün gerekliliğini, dolara dayalı veriler üzerine oturtmaya çalışıyor. Bu bakış açısı da ülkelerin ve iş dünyasının samimiyetini zedeliyor.
Bilinçli tüketiciler ise yel değirmenlerine karşı mücadelesini sürdürüyor. Adam McKay, Don’t Look Up ile hızla yaklaşan tehdite dair önemli bir farkındalık yarattı.
Mücadele için biz de “Just Look Around!” diyoruz. Çünkü, sadece etrafınıza baktığınızda bile dünyanın iyiye gitmediğini görebilirsiniz.