Sıfır sermaye ile başladığı bakliyat ticaretinde bugün Türkiye’nin alanında en tanınmış markalarından biri olmayı başaran Reis Gıda’nın Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis, şirketini iki kızıyla birlikte yönetiyor: Işılay Reis Yorgun ve Nilay Reis Göktürk.
Mehmet Bey, her iki kızınızın da Reis Gıda’nın bayrağını ileriye götürmesi, size nasıl hissettiriyor?
Kızlarımın bayrağı, gelecek nesillere taşıyacaklarına eminim. Çünkü işlerini büyük bir özveri, heyecan ve tutku ile yapıyorlar. Hiçbir zaman Reis firmasını sadece babalarının mesleği olarak görmeyerek kendileri bu işle iştigal olmak istediler. Kızlarım olduğu için ve benimle birlikte yola devam ettikleri için çok şanslıyım. Her zaman onlara müteşekkir oluyorum. İki kızımla birlikte eşimin de desteğini alarak çalışıyoruz. Hayatımın en büyük kazanımı torunlarımın da “Reis” bayrağını taşımalarını isterim. Ancak geleceklerini istedikleri yönde oluşturmalarını daha öncelikli görüyorum.
Işılay Hanım, aile şirketinde çalışmak zor mu?
Ailem, benim için her zaman rol model oldu. Bugün iş hayatında bu kadar cesur davranmamın ve aktif yer almamın en büyük sebebi, ailemden aldığım güç diyebilirim. Aile yapısı içinde değerlerimizi koruyarak ve verimlilikte sürdürülebilirliği sağlayarak ilerliyoruz. İnsan odaklı ve sosyal fayda yaratma amaçlı çalışmak, bizim ailemizin ilkesidir. Her markanın bir isim babası, bir kurucusu vardır. Reis markasının 1981 yılında cesaretle temelini atan babam Mehmet Reis’in yolundan giderek aynı onun gibi küçük yaşlarda işe başladım. Kariyerim için hayal ettiğim yer, çocukluğumdan beri içinde büyüdüğüm Reis Gıda’ydı. Çünkü ideallerimin hep ortak bir paydası vardı. O da insanlara sağlıklı, güvenilir gıdayı sunabiliyor olmak.
İş dünyasında aktif bir şekilde çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz. Bu size nasıl hissettiriyor?
Reis, 41 yıllık bir aile şirketi. Aile içi ilişkileri ile iş hayatı kuralları arasındaki etkileşim oldukça önem arz ediyor. Şirketimizi, kendi aile itibarımız ile özdeşleştirerek güveni ve kaliteyi ön plana çıkardık. İletişimin ön planda olduğu bir yapıya sahibiz. Bu sayede, hızlı karar alınmasının aynı hedefe emin adımlarla ilerlenmesinin ve hedeflere daha kolay erişilmesinin avantajlarını yaşıyoruz.
Önümde itibarlı ve yıllardır sektöründe öncü gelen bir firma var. Bu, bana nasıl ilham olmasın ki… Babam, çalışma hayatında hitabım ile Mehmet Bey, bana ve ablama sıfır sermaye ile bugüne getirdiği markayı emanet ediyor. İtibarlı bir markayı koruyarak sürdürülebilirliğini sağlamak için çalışıyorum. Şirketimde öncelikli amacım; var olan itibarı korumak ve gelecek nesillerde de sürdürülebilirliği sağlamak. Ülkemizde üçüncü kuşakların yönettiği şirket sayısı, yok denecek kadar az. Ancak itibarı güçlü şirketler, gelecek nesillerde var olmayı sürdürecek. Nielsen tarafından yapılan bir araştırmada, Reis’in kendi sektöründe en güvenilen, en çok tercih ve tavsiye edilen marka olduğu sonucuna ulaşıldı. Gelecek nesil olan evlatlarımıza bayrağı verirken bu güven sayesinde sarsılmaz temeller üzerinde daha güçlü ve kararlı adımlar ile ilerleyeceklerini düşünüyorum.
Işılay Hanım “Bakliyat Köyleri” projeniz hangi aşamada?
Kırsalda yaşayan kadınlarımızın ekonomiye dâhil olabilmeleri, yerel üretimin artırılması ve sürdürülebilir tarımın destekçisi olmak için kadın üreticilerimiz ile 2020 yılında başlattığımız “Reis Bakliyat Köyü” projemizin ikinci yılında köylerimizin coğrafyasını genişleterek bakliyat ürünlerimizin ekimlerini hem sözleşmeli üretim hem de sertifikalı tohum olarak devam ettiriyoruz. Projemiz ile birlikte bakliyat ekim alanlarını çoğaltıyoruz.
Nilay Hanım, sizi de aslında daha çok Reis Akademi’den tanıyoruz. Bunu hayata geçirirken amacınız neydi?
Sektörümüzde yapılan ve son 28 yılı kapsayan araştırmalarda, marka bilinirliğinde birinci sırada ve en güçlü marka konumundayız. Reis markasının gücünü yarınlara taşıyabilmek, bugün olduğu gibi gelecekte de imrenilen firma ve lider bir marka olarak sürdürebilirliği sağlayabilmek için 2017 yılında Reis Akademi’yi kurdum. Akademide görev alan çalışanlara, farklı departmanlarda kendilerini aktif olarak gösterme fırsatı sağlayarak farklı bakış açılarını şirket sürecine katmayı amaçladım.
Peki Nilay Hanım, aile şirketinde çalışmak sizce zor mu?
Bazı aile şirketlerinde, yönetimin çok sancılı olduğunu görüyoruz. Ama bizde öyle bir durum söz konusu değil. Biz, uyum içinde çalışan bir şirketiz. Mehmet Reis ile çalışmak da çok büyük bir şans. Çünkü kendisi her şeyi en ince detayına kadar kontrol eden bir yapıya sahip. Biz de işin detayında çalışmayı, ondan öğrendik. Dolayısıyla bu durum, son derece avantajlı oldu. Çünkü yönetimin daha doğru ve verimli olmasını sağlıyor. Hata yapma olasılığımız düşüyor.
Aile şirketlerinin başarısının altında, fertler arasındaki güven ve güvenden kaynaklanan hızlı karar verebilme yeteneği yer alır. Güven ve kalite, firmamızın en önemli unsurlarıdır. Bu sebeple şirket hedeflerimizde sürdürülebilir başarıyı sağlayabiliyoruz.
Mehmet Bey, 1981’de kurduğunuz bu marka, ikinci jenerasyonla büyüyor. Aldıkları kararlarda kızlarınıza güveniyor musunuz?
Ben, her iki çocuğumun yaptığı işlere güvenerek hareket edebiliyorum. Bu benim için çok büyük bir rahatlık. Çünkü genelde her iş bana gelir ve son karar verici de ben olduğum için çok büyük sıkıntılara girerdim. Ama şimdi o son karar vericilik, yavaş yavaş onlara doğru geldi. Ben kızlarıma her zaman yetki verdim. Ama onlar, sadece benim yetki verdiğim bölümde değil, kendileri de görev almasını bildiler.
Artık dünya genelinde sürdürülebilirlik, iklim krizi, pandemi gibi konuları konuşuyoruz. Bu noktada siz, beklenen gıda krizi için neler düşünüyorsunuz?
Pandeminin ardından Rusya-Ukrayna arasında devam eden savaş, ülkeler açısından hayati önem taşıyan buğday, yağ ve baklagil gibi stratejik ürünlerin gıda sistemini riske soktuğunu gösterdi. Gıda güvenliği, enerjiden daha büyük bir soruna dönüştü.
Tarımsal üretimde küresel ısınma kaynaklı iklim değişikliği, dünyanın tahıl ambarı durumundaki ülkelerin üretimini tehdit ediyor. Rusya-Ukrayna Savaşı ve ihracat kısıtlamaları da eklenince dünyanın birçok bölgesinde açlık çeken ve yetersiz beslenen insan sayısı artıyor. Yükselen gıda talebine karşı düşen üretim miktarı, savaş nedeniyle ekonomilerin yapılanmasında birçok ülkeyi ürün tedariki konusunda düşündürüyor. FAO, WFB, WTO, IMF gibi kurumlar dünyanın gıda krizi ile karşı karşıya olduğu açıklamalarında bulundu. Rusya ve Ukrayna’da devam eden savaş, tedarik zincirindeki aksaklıklar ve iklim değişikliğinin etkileri “gıda krizi” ve “gıda enflasyonu” son dönemde dünyanın başlıca gündem maddeleri arasında yer alıyor.
Dünya çapında “stratejik ürün” kabul edilen buğdayın arzının rahatlayabilmesi, Ukrayna’nın gıda tedarik zincirine yeniden dâhil olabilmesi için Rusya’nın Ukrayna limanlarında depolanan buğdayın güvenli ihracatına izin vermesi gerekiyor. Herkesi bir ölçüde etkileyen sınır tanımayan bir gıda güvensizliğinin küreselleşmesinden, hiçbir ülke tek başına çıkamaz. Küresel iş birliğine ve kesintisiz tedarik kurulmasına ihtiyaç var.
FAO’nun 3 Haziran’da yayımlanan raporuna göre 2022 küresel tahıl üretiminin, 2021 üretiminden 16 milyon ton düşüşle 2 milyar 784 milyon ton civarında olacağı tahmin ediliyor. Tüm ülkeler tarafından adil paylaşıldığında sorun öngörülmüyor. Küresel iklim değişikliği pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde ekim alanlarını, üretim desenini, ürün ekiliş ve yetiştirme süresini değiştirdi. Üretim takvimi ve ürün çeşitliliği dikkate alınarak planlama yapılmalı, aksi hâlde ürün kaybı arz ve talep dengesi bozulabilir.
Üretim ve hasat tekniklerini, değişen iklim koşullarına uygun hâle getirerek ayrıca tarımsal teknolojiyi yaygınlaştırarak gerçekleştirecek bir üretim modeliyle çiftçilerimizin eğitilmesi ve bu yönde desteklenmesi ürün rekoltesini artıracaktır. Türkiye, iklim koşulları ve verimli toprak yapısıyla buğday, ayçiçeği, arpa, mısır ve bakliyat ürünlerinde nüfusunun üç katına yetecek üretim kapasitesine sahip. Tarımsal desteklerin, artan maliyetler doğrultusunda revize edilerek koşulların iyileştirilmesi, üreticiyi teşvik edecek ve daha fazla üretim ortamı sağlayacaktır. Ayrıca daha az maliyetle daha fazla yerli üretim fiyat istikrarı sağlayacaktır.
Hububatta şu dönemlerde başlayan; pirinç ve bakliyatta Ağustos-Ekim aylarında yapılacak hasadın, sıcaklık değerleri mevsim normallerinde gerçekleşirse bereketli olacağı tahmin ediliyor. Türkiye’de gıda arzı güvenliği ile ilgili endişeye gerek yok.
Nilay Hanım, Reis Gıda’nın, sürdürülebilirlik dönüşüm süreci için neler yaptınız?
Reis Gıda olarak sürdürülebilirlik ile ilgili yaptığımız çalışmalardan Bakliyat Köyleri’ni tamamen bir sosyal sorumluluk projesi olarak gördük. Finansal açıdan bir kâr elde etmek amacıyla değil, ülkemizin topraklarında verimliliği artırabilmek ve bakliyat ekim alanlarının genişletilmesini sağlayabilmek için gerçekleştirdik. Ayrıca sözleşmeli tarım yaparak üreticimizin ticari kaygısı olmadan üretim yapabilmesini sağladık. Sertifikalı tohum uygulamamız ile tarla verimini artırmayı amaçladık.
Reis Gıda, firma içindeki sürdürülebilir dönüşüm stratejisini tanımlamak isterim. Firmamızın ilkeleri doğrultusunda gelecek kuşakları düşünerek dünyamızın kaynaklarını koruyarak sürdürülebilirlik sorumluluğu ile hareket ediyoruz. Şirketimizde yapılan çalışmaların her aşamasında sürdürülebilirliği sağlıyoruz. Ürünün tarladan sofraya ulaşıncaya kadar geçirdiği süreçte, doğayı ve çevremizi koruma bilinciyle hareket ederek sağlıklı ürünler sunuyoruz. Üretim ve işletme süreçlerimizde enerji tasarrufuna giden yöntemler kullanarak enerji verimliliğini artırıyoruz.
Işılay Hanım, kadın istihdamına yönelik neler söylemek istersiniz?
Kadın yatırımcıların, girişimcilerin ve iş gücünün, üretimde ve gıda sektöründe daha çok var olması hem ekonomik büyümeye hem de sosyal kalkınmaya katkı sağlar. Kadınların hayatın her alanındaki varlıkları ile birlikle daha fazla söz sahibi olması gerekiyor. Sektörde ne kadar fazla kadın söz sahibi olursa başarımız, çok daha ileriye gidecek. Bu sayede hedeflerimize çok daha hızlı bir şekilde ulaşacağız.
Bugün kadınlar, çalışma yaşamına farklı deneyimler, bakış açıları ve beceriler getiriyor. Kadınların iş hayatında aktif rol almaları, gelişimi hızlandırdığı gibi sürdürülebilirliğin sağlanmasında da etkili. Kadınlar toplumsal, iktisadi ve kültürel alanlar başta olmak üzere hayatın tüm alanlarında, daha etkin ve eşitlikçi bir şekilde yer alabilmeli. “Kadınları güçlendirmek, insanlığı da güçlendirmektedir.” yaklaşımı, daha da fazla benimsenmeli.
Dünyanın ilk 10 ekonomisinden birisi olma yolunda, kadınlarımızın ekonomiye, iş gücüne ve sosyal projelere dâhil olmaları büyük önem arz ediyor. Sürdürülebilir geleceğe, kadınların varlığı güç katacak. Kadın istihdamının artması, toplumsal refahı da çok daha ileri noktalara getirecek.
Özellikle gıda sektöründe çalışan bir kadın olarak sorumluluğumu ve üzerime düşen görevleri sonuç odaklı olarak gerçekleştirmem gerektiğini düşünüyor ve bu minvalde çalışmalar yürütüyorum. İç ve dış pazarlarda gerçekleştirdiğimiz faaliyetler ile gıda sektörüne bambaşka bir bakış açısı getirerek bu sektörde yer almak isteyen kadınlarımıza da desteği bir borç bilirim. Çünkü unutmamalıyız ki kadın istihdamının geleceğini şekillendirmek hepimizin elinde. Kadınlarımızın iş hayatına katılımlarını sağlamak için bizlerin onlara cesaret veren işler yapması gerekiyor.
Nilay Hanım, peki siz bu konuda ne söylemek istersiniz?
Kadınlarımız dünya nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturuyor. Kadınların girişimde bulunarak işveren olması hem istihdamı artıracak hem de ülke ekonomisine destek sağlayacak. Kadınların çalışma hayatına katılımlarının hızlandığı ve kadın iş gücünün, toplam iş gücü içindeki oranının giderek arttığı bir dünyadayız. Ekonomik, sosyal ve teknolojik gelişmeler bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadının toplumdaki rolünü değiştirdi ve onları iş yaşamının vazgeçilmez aktörleri hâline getirdi. Kadın girişimcilerin hem kendileri hem de istihdam ettikleri kişiler için iş fırsatı sunmaları ve çalışma yaşamında daha etkin ve aktif olmaları; onların toplumdaki konumlarının güçlenmesine, toplumların gelişmişlik düzeyini etkilemesine ve gelir dağılımındaki adaletsizliği de önlemeye önemli katkılar sağlıyor. Kadın girişimcilerin hayallerini gerçekleştirebilmeleri, başarılı bir şekilde hedeflerine ulaşabilmeleri için desteklenmeleri büyük önem taşıyor.
Mehmet Bey, gelecek dönem için ne gibi yatırım kararları aldınız?
Gelecek yatırımlarımızı, sadece şirket faaliyetleri ve kapasitemizi artıracak teknolojik yatırımlarla sınırlandırmadık. Sürdürülebilirlik misyonuyla 2020 yılında başlattığımız ve devam ettirdiğimiz tohum üretimi projelerimizle ilgili yatırımlar yapıyoruz. AR-GE çalışmalarımızı da bu planlarımıza dâhil edip tarımsal yatırımlarımızı artırıyoruz. Geleceğimiz için daha iyi üretim, daha iyi çevre, daha iyi beslenme ve daha iyi bir yaşam sunan sürdürülebilir bir gıda sistemi olması gerektiğini düşünerek çalışmalarımızı bu yönde gerçekleştiriyoruz. 2021 yılında üretim ve depo alanlarımızı büyüttük. Yeni yatırımlar ve makine parkurları oluşturduk. Ürün geliştirme noktasında çalışmalarımız yine tarımsal faaliyetlerimiz ile devam ediyor. Üreticilerimize her anlamda destek olmayı amaçlıyoruz. Gelecek dönem için hedeflerimiz, gerçekçi ve sürdürülebilir politikamız doğrultusunda hizmet anlayışımızla dünyadaki gelişmeleri yakından takip ederek, müşteri ihtiyaç ve beklentilerine göre şekilleniyor. Öncelikli planlamamız tarımsal ürün ihracatına destek olarak yeni pazarlar oluşturmak. Türkiye’deki tarım gücümüz ve tecrübemizle uluslararası pazarlarda her yıl daha fazla artışa odaklanıyoruz. Özellikle yurt dışı pazarlarda sürdürülebilir bir başarı yakalamak için sürekli modernizasyon yatırımı yapıyoruz. AR-GE çalışmalarımıza büyük önem veriyoruz.