Neredeyse tüm sektörlerin ve şirketlerin en önemli gündem maddeleri arasında yer alan sürdürülebilirlik konusu, büyük bir dönüşüme işaret ediyor. Başta Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) olmak üzere küresel çapta birbiri ardına açıklanan stratejiler, dünya genelinde daha sürdürülebilir bir sanayi anlayışının kazanılması gerektiğini ortaya koyuyor. Çevreye zarar vermeyen, kaynakların verimli kullanıldığı üretim anlayışına geçiş sürecinde sivil toplum kuruluşlarına (STK) da önemli bir görev düşüyor.
TÜRK SANAYİSİNDE STK ALGISI
Sivil toplum, devlet otoritesi altında varlık gösteren, kanunla yaşayan ancak devletten bağımsız ve gönüllülük esası ile işleyen örgütlü topluluk anlamına geliyor. Toplum menfaatleri doğrultusunda hareket eden STK’lar, Türkiye’de özellikle 1980’li yıllardaki demokratikleşme talebi sonrasında popüler hâle geldi. Çağdaş, demokratik toplumların vazgeçilmez unsurlarından olan STK’lar; işçi sendikaları, odalar, meslek örgütleri gibi dernek ve vakıflardan oluşarak Türk sanayisinin sorunlarına çözüm üretmeyi hedefliyor. Türkiye’de faaliyet gösteren STK sayısının 2020 yılı itibarıyla 184 binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Aynı tarih itibarıyla ülkemizde bulunan 121 bin derneğin, 38 bininin mesleki dayanışma derneği, 2 bin 500’ünün çevre, doğal hayat ve hayvanları koruma derneği olduğu dikkat çekiyor. Devlet ile iş dünyası arasında katalizör işlevi gören STK’lar, kendi alanlarında topluma ve özellikle temsil ettikleri sektörlere liderlik ederken aynı zamanda bölgesel, ulusal ya da uluslararası alanlarda aktif faaliyet gösteriyor.
STK’LARIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞE KATKISI
STK’ların çevre, insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, çocuk, engelli bireyler gibi toplumsal konularda bilgi üretmesi, politika ve strateji geliştirmesi, model uygulamaları hayata geçirmesi, yeni birikimler ve tecrübeler ortaya koyan bir yapıya sahip olması gerekiyor. Çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması konusu, STK’ların aktif olarak çaba gösterdikleri alanlardan biri hâline geldi. Son yıllarda iş dünyasının gündemindeki bir konu olan sürdürülebilirlik alanında, devlet politikaları kadar şirketlerin uygulamaları ve bakış açıları da önem kazandı. Toplumsal ve çevresel bir etkiye sahip olan şirketlerle birlikte hareket eden STK’lar, dönüşüm sürecinde aktif rol oynuyor. Başta sürdürülebilirlik ve dijitalizasyon alanındaki ikiz dönüşüm olmak üzere, STK’lar son yıllarda iş dünyasının gündemindeki konular üzerine çalışmalar, araştırmalar yaparak elde ettikleri çıktıları daha geniş bir tabana yayıyor.
Özellikle iş dünyasının ve çeşitli sektörlerin üyelerinden oluşan STK’lar, pandemi döneminde yaşanan zorlukların üstesinden gelmek adına birçok çalışma gerçekleştirdi. Pandemide öneminin daha iyi anlaşıldığı sürdürülebilirlik alanındaki güncel gelişmeler de STK’ların gündemindeydi. AB tarafından ortaya konulan Yeşil Mutabakat; toplum, çevre ve sanayi adına önemli değişiklikler öngörüyor. Karbon nötr bir kıta olmayı hedefleyen AB, sera gazı salımlarını azaltmak adına başta sanayi olmak üzere birçok alanda yeşil bir dönüşüme işaret ediyor. Bu doğrultuda AB’ye ihracat yapan sektörleri bekleyen birçok yenilik söz konusu.
STK’LAR SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK EYLEM PLANLARI YAYIMLIYOR
İş dünyası STK’larının yaptığı başlıca faaliyetler arasında Türk sanayisinin yeşil dönüşümüne katkı sunmak geliyor. Öncelik, iş dünyasının sürdürülebilir üretim konusunda bir farkındalık kazanması olarak belirleniyor. Sonrasında STK’lar, bu alanda dünya genelinde yapılan çalışmaların çıktılarını, faaliyet gösterdikleri alandaki sektörlerin izlemesi gereken stratejileri ortaya koyuyor. Sektörel olarak ihtiyaç analizlerinin belirlenmesine öncülük eden STK’lar, sürdürülebilir dönüşümdeki fırsat ve riskleri iş dünyasına belirgin şekilde anlatmaya odaklanıyor. Sektörel STK’ların büyük bölümünün şimdiden eylem planı hazırladıkları dikkat çekiyor. Farkındalığı artırmakla birlikte politika geliştirmek de STK’ların görevleri arasında yer alıyor. Karar vericileri etkileme veya onları yönlendirme konusunda STK’ların önemli rolü bulunuyor. Kaynakların korunması için sosyal sorumluluk projeleri geliştiriliyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının verimli kullanımını sağlayarak üretim ve hizmet faaliyetlerinin sonucunda ortaya çıkabilecek çevresel etkilerin azaltılması ve tüm çalışanların çevre bilincinin artırılması amacıyla faaliyetler yürütülüyor. Karbon ayak izinin ölçümü, sürdürülebilirlik alanındaki devlet desteklerinin geliştirilmesi, yatırım destekleri, eğitim programları, seminer ve paneller gibi etkinlikler de STK’ların iş dünyasının dönüşümü adına hayata geçirdiği çalışmalar arasında yer alıyor.
Türk sanayisinin sürdürülebilir dönüşüm yolculuğunda en önemli engellerin başında finansmana erişim geliyor. Türkiye’deki işletmelerin yüzde 99,8’ini oluşturan KOBİ’ler, pandemi döneminde yaşanan olumsuzluklar nedeniyle ekonomik anlamda zor bir süreçten geçiyor. Bu dönemde finansmana erişimde sıkıntılar yaşayan KOBİ’ler, sürdürülebilir üretim yatırımlarının kısa vadede gelir elde etmelerini sağlamayacağı düşüncesiyle harekete geçemiyor. STK’lar, sürdürülebilirliğin finansmanına firmaların kolay erişimi adına AB fonları ya da çeşitli uluslararası kurumlarca iş birliği geliştirebiliyor.
ALPER KALAYCI | Enerji Sanayicileri ve İş Adamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
“SÜRDÜRÜLEBİLİRLİKTE ŞİRKETLERİN YALNIZ BIRAKILMAMASI STK’LARIN GÖREVİ”
Sürdürülebilirlik, Türk sanayisinin gündemine yaklaşık 10 yıl önce girdi. Geçen sürede dünyanın yaşadığı dijital dönüşüm ve pandemi, bu kavramın taşıdığı yaşamsal önemi herkese öğretti. Bu kavramın sektörler ve şirketler bazında içselleştirilmesi için STK’lara büyük görev düşüyor. ENSİA gibi sektör odaklı STK’ların omuzlarındaki yük, biraz daha fazla. Sürdürülebilir değer yaratma yolculuğunda, şirketlerin yalnız bırakılmaması, STK’ların görevleri arasında.
Enerji sektörü özelinde, sürdürülebilirliğin temel bileşenlerinden biri olan yenilenebilir enerjiden azami ölçüde yararlanmak gerek. Yenilenebilir enerji ile ilgili çalışmalar; gelecek 10 yılda sürdürülebilir enerji için gerekli olan sistemlerin hızla çoğalmasına, ekonomik büyümenin yanında yeni teknolojilerin geliştirilmesine, yeni işlerin yaratılmasına destek olacak. Sürdürülebilir enerji altyapısının geliştirilmesiyle BM Sürdürülebilir Kalkınma Planı’nın yedinci hedefi olan “Erişilebilir ve Temiz Enerji Hakkı”na ulaşmak kolaylaşacak.
Türk ekonomisinin yumuşak karnı olarak bilinen cari açık içinde enerji ithalatı çok yüksek oranda. Birincil enerji kaynaklarında kabaca yüzde 75 oranındaki dışa bağımlılığımız; sürdürülebilir kalkınma, rekabetçi ve güçlü bir ülke ekonomisinin inşa edilmesi hedefinin önünde en önemli engeli oluşturuyor. Üretim sürdürülebilirliği için Türkiye’nin, başta enerji olmak üzere ithal kaynaklara olan bağımlılığının asgari düzeye çekilmesi gerekiyor. AYM de sektörümüzün önünü açacak gelişmeler barındırıyor. Üretim, montaj, devreye alma, işletme anlamında sıkıntımızın olmadığını düşünüyorum. Elektriksel altyapı ve elektriği dağıtmak anlamında biraz daha kendimizi geliştirmemiz lazım. Ülke olarak hâlâ kayıp-kaçak oranlarımız çok yüksek. Trafo merkezlerimizin kapasiteleri çoğu yerde yeterli değil. Yenilenebilir enerjinin desteklenmesi; enerji üretimimizde fosil yakıtlara olan bağlılığımızı azaltacak, ülkemizin karbon salım oranlarını düşürerek daha sürdürülebilir bir çevre ve iklimde yaşamamıza olanak sağlayacak.
CENGİZ EROLDU | Otomotiv Sanayii Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
“SANAYİMİZİN REKABETÇİLİĞİNİN KORUNMASI İÇİN PAYDAŞ STK’LARLA İŞ BİRLİĞİ YAPIYORUZ”
Türk sanayisinin yetkinlik seviyesini ortaya koymak, gelişmeye açık alanlarını belirlemek, kamu yönetimini sektörel bilgi ile desteklemek, yurt dışında ilgili platformlarda ülkemizi temsil etmek STK’ların en önemli görevleri arasında. OSD’nin odak noktası, doğru bilgi ile sanayimizin faaliyetlerinin gelişimine katkı sağlamak. Son dönemde hız kazanan sürdürülebilirlik odaklı politikalar çerçevesinde, her biri küresel birer oyuncu olan 13 üyemizin sürdürülebilirlik konusunda gerçekleştirdiği çalışmaları sanayi adına bütüncül olarak ortaya koymayı hedef edindik. Bu doğrultuda Türkiye’nin ilk Otomotiv Ana Sanayi Sürdürülebilirlik Raporu’nu yayımladık. Rapor, Türk otomotiv ana sanayinin sürdürülebilirlik odağındaki yetkinlik seviyesi ile önündeki risk ve fırsatları ortaya koyarak kamu yönetimine ışık tutuyor. Dünya genelinde örnekleri sınırlı olan bu çalışmayı, ülkemiz adına önemli bir adım olarak görüyoruz. Ayrıca otomotiv ürünlerinin yaşamları boyunca tüm aşamalarını kapsamlı şekilde değerlendiren Türkiye Otomotiv Sanayii Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi Raporu’nu da yayımladık. Bu tür çalışmaların sanayimizin geleceği açısından kritik öneme sahip olduğuna inanıyoruz.
AYM, iklim odaklı politikaların hızlanmasında bir dönüm noktası oldu. Üretiminin yüzde 75’ini ihraç eden, ihracatının yüzde 80’ini AB’ye gerçekleştiren sanayimizin sürdürülebilirliği için AYM hedeflerine uyum, bir zorunluluk. AB, 2035 yılı itibarıyla satılacak tüm yeni hafif araçlarda yüzde 100 emisyon azaltımı hedefliyor. Rekabetçiliğimizin korunması için sadece ana sanayinin AYM’ye uyumlanması yeterli değil. Tedarik sanayimizin de bu dönüşüme uyum sağlaması önemli. Sınırda karbon düzenlemesi açısından değer zincirindeki tüm faaliyetlerin karbonsuzlaşması gerekiyor. Rekabetçiliğimizi sürdürebilmemiz ancak tüm dinamikleri dikkate alan, bütüncül bir dönüşüm politikası ile mümkün olabilecek. OSD olarak sanayimizin rekabetçiliğinin korunması ve geliştirilmesi için kamu yönetimimiz ve paydaş STK’lar ile yakın iş birliği yapıyoruz.
DEMİR ŞARMAN | Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) Yönetim Kurulu Başkanı
“ÇEVRE, TARIM VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KOMİSYONUMUZLA SORUNLARA ÇÖZÜM ÜRETİYORUZ”
Sektörleri temsil eden STK’ların tek amacı, çeşitli platformlarda ilgili sektörün haklarını savunmak olmamalı. Bu kuruluşlar aynı zamanda sektörün sürdürülebilir büyümesi ve kalıcı olması için yapılması gerekenleri, geçmişten örnek alıp geleceği öngörerek ortak akıl yoluyla, çok yönlü bir şekilde değerlendirmek ve topluca adım atılmasına önayak olmak durumunda. STK’lar, şirket kültürlerinin sentezlenerek sektör kültürü hâline getirilmesi, iyi uygulamaların ve bilgi birikiminin paylaşılarak sektörün ileriye taşınması için elzem oluşumlardır.
TGDF, 29 sektör derneği üyesi ile ülkemizin gıda ve içecek üretim, ihracat ve istihdamının yüzde 95’ini kapsayan büyük bir çatı örgüttür. Federasyon olarak uzun süredir gıda tedarik zincirinde sürdürülebilirliğin sağlanması, bu konuda hem sektör paydaşları hem tüketiciler hem politikacılar arasında farkındalığın artırılması yönünde çalışmalar yürütüyoruz. AYM’nin imzalanması ile bu konunun gündemde üst sıralara taşınmasını memnuniyetle izliyoruz. Federasyonumuz bünyesinde kurduğumuz Çevre, Tarım ve Sürdürülebilirlik Komisyonu, AYM başta olmak üzere bu alandaki başlıkları ele almakta, sektörümüzün karşılaşabileceği sorunlara çözüm üretmek amacıyla çalışmalar yürütmektedir.
Hâlihazırda gıda ve içecek sektörünün AYM’ye uyum konusunda karşılaştığı en büyük zorluk, kriterlere uygun ham maddeye erişim sağlamak. Öncelikle zirai ilaç, veterinerlik ilaçları ve gübre kullanımının öngörülen düzeylere çekilebilmesi, tarım ve hayvancılıkta çevresel maliyetlerin düşürülerek verimin artırılması için üreticilerin bilinçlendirilmesi, gerekli desteklere ve güvenilir gelecek öngörülerine erişiminin sağlanması gerekli. AYM’nin bir diğer konusu olan gıda kayıplarının engellenmesinde ise sorumluluk, birincil üretici yanında lojistik ve perakende sektörleri ile tüketiciye düşmekte. Bu alanlarda gerekli düzenlemelerin yapılması, desteklerin sağlanması ve tüketicide farkındalığın artırılması önemli.
RAMAZAN KAYA | Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Eş Başkanı
“TGSD OLARAK SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM EYLEM PLANI HAZIRLADIK”
Sürdürülebilir üretim, tüm sektörlerde olduğu gibi hazır giyim ve konfeksiyon için de tercihten öteye bir zorunluluk. Çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakmak için sürdürülebilir yeşil üretim kapasitemizi artırmalıyız. Sektörel STK’ların öncelikle bu gerçeği kavraması gerekiyor. TGSD olarak bu bilinçle çalışmalarımızı yürütüyoruz, sürdürülebilir üretim konusunda farkındalığı artırmaya çalışıyoruz. İstanbul Hazır Giyim Konferansı’nda sürdürülebilir üretim, yıllardır ana başlıklarımızdan. Ekim ayında 15’incisini düzenleyeceğimiz konferansımızda yine ağırlıklı olarak sürdürülebilir ve yeşil üretime odaklanacağız. Küresel markaların alanında uzman temsilcilerini konuk edeceğimiz konferansta; sürdürülebilir üretim konusundaki gelişmeleri sektörle paylaşacağız.
Sürdürülebilir üretim ile ilgili eylem planımızı geçen yıl kamuoyu ile paylaştık. Başarıya ulaşabilmemiz için kamu otoritesinin desteğinin hayati önem taşıdığı eylem planımızda sürdürülebilir enerjiye dönüşüm yatırımlarının teşvik kapsamına alınmasını, birinci ve ikinci bölgelerdeki firmaların dönüşüm yatırımlarının yerinde teşviklerle desteklenmesini öneriyoruz. Sektörün düşük faizli krediye erişimi, ham madde maliyetlerindeki artış nedeniyle ortaya çıkan finansman ihtiyacı için Eximbank’ın devreye girmesi gibi konular da planımızda yer alıyor. İnsan kaynakları politikalarının sektörün değişen ihtiyaçları doğrultusunda gözden geçirilmesini, organik ve sertifikalı pamuk üretiminin 250 bin tona çıkarılmasını ve izlenebilir pamuk ekim alanlarının artırılmasını öneriyoruz.
Organik pamuk üretimi çok önemli. TGSD olarak bu konuda inisiyatif aldık, atılacak adımları değerlendirmek üzere TGSD’nin koordinasyonunda geçen yıl tüm paydaşlarımızla bir araya geldik. Toplantıda ortaya çıkan önerilerimizi Tarım ve Orman Bakanlığımıza ilettik. Bakanlığımız ile sözleşmeli organik pamuk tarım modelinin ilk uygulamasını Aydın Söke’de başlattık. Çalıştığımız ihracatçı firmaların da alım garantisi vermesiyle 200’e yakın çiftçimizle 20 bin hektarlık alanı organik pamuk alanına çeviriyoruz. Söke’nin ardından İzmir ve Şanlıurfa’da da benzer projeleri uygulamaya geçireceğiz.