Kaynakları her geçen gün hızla tüketilen dünya; artan nüfus ile paralel şekilde artış gösteren atıklar, kimyasal içerikli, doğada çözünemeyen maddeler ve artan karbon salımı ile gelecekte büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalacak. Birleşmiş Milletler’in (BM) hazırladığı 3 bin sayfalık rapora göre iklim krizi küresel çapta, daha önce hiç görülmemiş düzeyde kötü bir hâl almış durumda. Rapor ayrıca küresel ısınmayla birlikte sıcak hava dalgalarının artacağını ve sıcak mevsimlerin uzarken soğuk mevsimlerin kısalacağını vurguluyor.
Son dönemde özellikle yoğun sera ve karbon salımları sebebiyle ozon tabakasında oluşan tahribatın artması ülkeleri harekete geçirdi. Tüm dünyanın en önemli gündem maddelerinden biri hâline gelen iklim krizi, küresel çapta yarattığı yankı ile yönetimlerin yeşil dönüşüm politikaları noktasında adımlarını da hızlandırdı. Tüm ülkelerin öncülüğünde, küresel düzeyde oluşturulan ekonomi politikalarında iklim değişikliğinin ağırlığının arttığı görülüyor. Bunlardan en dikkat çekeni de Avrupa Birliği’nin (AB) yayımladığı Avrupa Yeşil Mutabakatı. AB’nin, yayımladığı mutabakat ile yeşil dönüşüm hedefleri kapsamında yeni bir büyüme stratejisi benimseyeceğini açıklaması sonrasında tüm dünya ülkeleri gibi Türkiye de bu alana eğildi.
KÜRESEL DÜNYADA SÜRDÜRÜLEBİLİR REKABETİN YOLU: AYM
Avrupa, Yeşil Mutabakatı’nı 11 Aralık 2019 tarihinde açıkladı ve takip eden süreçte, uluslararası ticaretin önde gelen aktörleri de benzer hedefler belirlemeye başladı. İhracatının yüzde 80’ini AB’ye yapan Türkiye için Avrupa, ağırlıklı bir role sahip. Yeşil Mutabakat, AB’nin 2050’ye kadar net sera gazı emisyonlarının sıfırlandığı, ekonomik büyümenin kaynak kullanımından ayrıştırıldığı (decoupling), kimsenin ve hiçbir bölgenin geride bırakılmaması temel hedeflerini içeren stratejisiyle emisyonları azaltırken, iş imkânlarını ve yaşam kalitesini de artırmayı hedefliyor.
“Düşük karbonlu ekonomiye geçiş ile önemli kazançlar elde edebiliriz”
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski, TÜSİAD Avrupa Yeşil Mutabakatı Söyleşileri kapsamında “Sanayide Dönüşüm” temasıyla düzenlenen toplantıda, yeşil dönüşüm ile ilgili şunları aktardı: “Yeşil Mutabakat’a, ekonomik büyüme modeli, sektörleri ve şirketleri yeniden şekillendiren bir yapılanma ve kaynakları verimli kullanma imkânı veren bir strateji olarak bakmalıyız. AYM ile ortaya çıkacak fırsatları değerlendirebilmemiz için yol haritalarına ihtiyacımız var. Düşük karbonlu ekonomiye geçiş ile önemli kazançlar elde edebiliriz. Küresel iklim gündemi pandemide bile önceliğini yitirmedi, aksine daha da önem kazandı. TÜSİAD’da iklim değişikliği, döngüsel ekonomi, Yeşil Mutabakat gibi konularda çalışmalar yürütüyor. Sanayimize, ihracat yoğun sektörlerimize, hizmet sektörlerimize yön gösterecek yol haritası ihtiyacını hem kamu hem de uluslararası paydaşlarımızla paylaşıyoruz.”
İklim kriziyle mücadelede diğer küresel aktörlere göre daha etkin roller üstlenen AB için kalıcı ve etkili bir dönüşümün mekanizmaları ilk kez bu kadar net tanımlandı. Aynı zamanda hem iklim krizi hem de ekolojik krizin tüm dünyayı kapsayan çabalar gerektirdiği metinde vurgulanarak tüm ülkeleri kapsayan bir yaklaşımın altı çizildi. Sürdürülebilir bir gelecek için AB ekonomisini şekillendirmeyi odağına alan Avrupa Yeşil Mutabakatı’nda (AYM) belirlenen hedef ve araçlar, ihtiyaçlar doğrultusunda güncellenip, geliştirilebiliyor.
Mutabakat kapsamında yeni bir ticaret sistemi oluşturan Avrupa, küresel ticaret anlayışında da köklü bir değişiklik yarattı. Avrupa, uygulamaya koyduğu “sınırda karbon düzenleme mekanizması” ile karbon kaçağı riskinin önüne geçmeyi hedefliyor. Bu kapsamda da belirlenen karbon sınırını aşan şirketlere, emisyon tonu başına doğrudan vergilendirme yükümlülüğü getiriyor. Karbon salımları yalnızca vergilendirme ile de sınırlandırılmayacak. Her yıl hızlı bir ivme kaydederek toplam karbon salımlarının çatı değeri olarak bilinen üst limitleri de düşürülmeye başlanacak.
Küresel ticarette sürdürülebilir rekabet gücünü ortaya çıkaran AYM, yeni teknolojilere dayalı ürün geliştiren ve bu ürünü ticarileştirebilecek şirketlerin de desteklenmesini hedefliyor. Bu sebeple AB ile ticari ilişkisi bulunan şirketlerin enerji verimliliği konusuna odaklanmaları ve bu konuda uzun vadeli teknolojik gelişmeleri ivedi şekilde uygulamalarına dâhil etmeleri gerekiyor.
AYM’NİN HEDEFLERİ VE BÜYÜME STRATEJİSİ
- 2030 ve 2050 için AB’nin iklim hedeflerini artırmak.
- Temiz, ulaşılabilir ve güvenli enerji sağlamak.
- Temiz ve döngüsel bir ekonomi için endüstriyi harekete geçirmek.
- İnşaat ve yenilemede enerji ve kaynak verimli bir yol oluşturmak.
- Tarladan sofraya; adil, sağlıklı ve çevre dostu bir gıda sistemi tasarlamak.
- Toksik içermeyen bir çevre için sıfır kirlilik hedefi.
- Sürdürülebilir ve akıllı hareketliliğe geçişin hızlandırılması.
- Ekosistemleri ve biyoçeşitliliği korumak.
Prof. Dr. Burcu Yavuz Tiftikçigil | Medipol Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Sürdürülebilir Kalkınma Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü
“Karbon yoğun sektörlerin ivedilikle dönüştürülmesi gerekiyor”
Avrupa Birliği (AB), 2019 yılında açıkladığı Yeşil Mutabakat ile mutabakat kapsamında belirlenen eylemleri, sürdürülebilir kalkınma amaçları temelinde gerçekleştireceğini ve aynı zamanda yeni kalkınma stratejisini dünyaya duyurmuş oldu. Yeşil ekonomik dönüşüm olarak isimlendirebileceğimiz bu mutabakat ile AB, yalnızca kendi kıtasında değil dünya genelinde böylesi bir yeşil dönüşümün gerekliliğini vurguluyor. Bu süreç bizim ihracatımızı ve Avrupa Birliği ile olan ekonomik ilişkilerimizi de büyük oranda etkiliyor.
AYM’de karbon salımı yüksek, 52 adet referans ürün belirlendi ve bu ürünlerde Türkiye’nin AB’ye olan ticaret payı son derece yüksek. AB, bir eşik değer belirleyerek bu değerin üzerinde bir karbon salımı olması hâlinde ülkeleri “sınırda karbon düzenlemesi” denilen uygulamaya tabi tutacak. Yeşil dönüşüme ayak uyduramama durumunda ise karbon ton başına vergi alınacak. Sınırda karbon düzenlemesi dışında yeni uygulamalar da getirecek olan AB, bu sürece uyum sağlayamayan ve Paris İklim Anlaşması’nı kabul etmeyen ülkelerle çalışmayacağını da açıkladı. Bu durum özellikle karbon yoğun sektörlerde çok yüksek maliyetler doğurabilir. Dolayısıyla ivedilikle olarak karbon yoğun sektörlerin dönüştürülmesi gerekiyor.
Bu yeşil ekonomik dönüşüm, üretim sisteminin değiştirilmesine de çağrı yapıyor. AB, yeşil dönüşümü ve adil geçiş sistemini kamu olarak destekliyor. Özellikle karbon salımı yüksek sektörler için bu süreci başlatan AB, devamında “fit for 55”te gördüğümüz gibi tüm sektörleri kapsayacak şekilde yelpazeyi genişletecek. Sonrasında ise bir referans değer belirleyerek sınırdan geçen ürünlerin referans değeri üzerinden, karbon ton başına vergi alacak.
Biz Türkiye olarak bu vergiden kaçmak adına değil, gerçekten yeşil ekonomik dönüşüme ayak uydurmak, çevreye zararsız üretim yaparak karbon salımını azaltmak ve sürdürülebilir kalkınma için gerekli çalışmaları yapmalıyız. Artık Türkiye’de, sektör bazında sera gazı emisyonlarını izleme ve doğrulama raporları yayımlanıyor. Dolayısıyla sanayi alanında faaliyet gösteren şirketlerin ve ihracatçıların, AB’deki dönüşümleri kapsayan teknik eğitimlere yönelmelerini önemle tavsiye ederim. Şirketlerin de sera gazı ölçümlerini mutlaka yapmaları ve bunu azaltmak için teknik şartnameleri iyice süzgeçten geçirmeleri gerekiyor.
Prof. Dr. Levent Kurnaz | Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Merkezi Müdürü / İklim Değişikliği ve Politika Çalışmaları Merkezi İklim ve Doğa Bilimci / İklim Bilimcisi
“Türkiye, sera gazı salımını yüzde 85 oranında azaltmalı”
Yeşil Mutabakat’a göre şirketler, Avrupa’da nasıl üretim yapıyorsa Türkiye’de de aynı şekilde üretim yapmak zorunda. En basit örnekle, Avrupa’da nasıl karbondioksit salmadan üretim yapılması gerekiyorsa Türkiye’de de üretimin aynı şekilde karbondioksitsiz şekilde yürütülmesi gerekiyor. Eğer şirket, karbon salımı yapıyorsa mutabakat kapsamında vergi yükümlülüğü olacak. Şu anda Avrupa Birliği’nin (AB) koşullarında üretim yapan sanayiciler açısından bir risk görünmüyor. Fakat Türkiye’de ne yazık ki bu şekilde üreten bir sanayici yok. Çünkü sanayicilerin önemli bir kısmı elektrik enerjisi kullanıyor ve Türkiye’deki elektrik enerjisi yüksek oranda kömür ve doğal gaza bağımlı. Bu noktada sanayicilerin yavaş yavaş devletten ve enerji üreten kuruluşlardan yeşil enerjiye yönelik talepte bulunmaları gerekiyor. Yani kömüre, petrole, doğal gaza dayanmayan enerji talep etmeliler.
Sanayicileri de birkaç değişik bölüme ayırmakta fayda var. Örneğin, Türkiye’nin çoğunlukla üstüne yoğunlaştığı ağır sanayi. Bugün bu konuda zaten bir çözüm yolu yok fakat geride kalanlara bakıldığında AB’nin şartlarını nispeten daha kolay yerine getirebilme ihtimalleri bulunuyor. Binaların çatılarına güneş enerji sistemleri yerleştirip, rüzgâr santralleri inşa ederek enerji ihtiyaçlarının önemli bir kısmı karşılanabilir. Bu noktada herkesin öncelikle ne kadar karbondioksit salımı yaptığını bilmesi gerekiyor. AB, çevre teknolojilerinin kullanımı ile iklim değişikliğini yönetmede yüzde 100 etkili olmayı hedefliyor. 2050 yılında AB net karbon sıfır olacak ve ağaçlardan ne kadar karbondioksit salınıyorsa o şirketlerden de o kadar salınacak. Türkiye’nin de bu konuda 2053 hedefi bulunuyor. Şu anda atmosfere 500 milyon ton karbondioksit atıyoruz. 2053 yılında bu rakamı 80 milyon tona düşürmemiz gerekiyor. Sera gazı salımımızı ise yaklaşık yüzde 85 oranında azaltmalıyız. Bu hedeflere uyacak teknolojileri de 30 sene içinde geliştirmemiz şart.
Verilecek olan vergiler azımsanmayacak bir miktarda olacak. Çünkü şu anda Avrupa’da karbondioksitin tonu yaklaşık 35 euro civarında. Bunun 2030 yılında 150 euro’ya çıkması bekleniyor. Bu durum AB ile de sınırlı kalmayacak. Amerika Birleşik Devletleri de aynı uygulamaları getirmeye başlıyor. Devamında bu uygulamaların diğer ülkelerde de yaygınlaşacağını öngörüyoruz. Gelecek dönemde en kıymetli şey veri olacak. Şirketler mutlak suretle ne kadar karbondioksit saldığını hesaplamak durumunda. Çünkü ölçmeden iyileştiremeyiz. Her şirketin salınan miktarı azaltmaya yönelik stratejiler geliştirmesi gerekiyor.
Sanayi şirketlerinin kullanması gereken çevre teknolojilerinin maliyetleri, sonrasında yaşanacak zarardan daha fazla değil. Salınan karbondioksit miktarından vergi alınacak yeni dönemde, çevre teknolojilerine yatırım yapmak her anlamda kârlı olacak. Bugün AB, bütün ihracatçıları bu alanda ilermeye zorluyor. Bu yüzden Türkiye’nin de bu yöndeki girişimleri hızlanarak artmalı.