Tarımın geleceği yüksek teknolojide

Artan sıcaklık, kuraklık ve yangınlarla boğuşan tarım, iklim krizinin en kırılgan sektörlerinden biri hâline geldi. Kuraklık, don ve orman yangınları üretimi sert biçimde zorlarken 74 milyar dolarlık tarım ekonomisine sahip olan Türkiye, sürdürülebilir tarım adımlarıyla bu sürecin hasarlarını en aza indirme gayretinde.

Derginin orjinal içeriğine TİMREPORT dergisinden ulaşabilirsiniz.

Bugün, küresel tarım ekonomisinin büyüklüğünün 3,7 ile 4 trilyon dolar arasında olduğu tahmin ediliyor. Dünyada ekilebilir tarım alanlarının yüzde 0,8’ine sahip olan Türkiye ise tarımsal açıdan dünyanın 10. büyük ekonomisi olarak dikkat çekiyor. Tarımsal üretimi rekor seviyelere ulaşan Türkiye’nin, 2023 yılında 68,9 milyar dolar olan üretimi, 2024’te yüzde 7 artışla 74 milyar dolara çıktı.

Ekilebilir alan açısından her ne kadar geniş arazilere sahip olsa da Türkiye, tarımsal üretimde bazı riskli durumlarla karşı karşıya. Parçalanan araziler, orman yangınları, işletme başına düşen arazi miktarının azlığı, modern tarım tekniklerinin yeterince kullanılmaması, sulama imkânlarındaki yetersizlik ve tarımsal teşviklerin dağınıklığı tarım sektörünün geleceğini tehdit ediyor. Ancak tüm bunlardan daha büyük bir sorun olan iklim değişikliği, tarımsal üretim üzerindeki etkisini her geçen gün daha da artırıyor.

TÜRKİYE’DE SICAKLIK VE KURAKLIK DERİNDEN HİSSEDİLİYOR

Hızla yükselen sıcaklıklar, Akdeniz iklim kuşağındaki tüm ülkeler gibi Türkiye’de de kuraklık sorununu giderek derinleştiriyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) verilerine göre 2024’te Türkiye yıllık ortalama 15,6°C sıcaklık ile son 53 yılın rekorunu kırdı. Bu, 1991–2020 ortalamasının 1,7°C üzerinde bir değere denk geliyor. Daha da çarpıcı olanı ise 2024’te, yılın ilk dört ayının sıcaklıkta kendi aylık rekorlarını kırması. Aynı dönemde yağışlar da yüzde 6’nın üzerinde azalarak ülke genelinde normallerin altında kaldı. Böylece Türkiye, 2024 yılında geniş ölçekte sıcak bir yıl yaşarken birçok bölgede ise yağış yetersizliğiyle boğuştu.

MGM raporları ve akademik çalışmalara göre ise Türkiye’de 2007’den bu yana 2011 yılı hariç sıcaklık ortalamaları sürekli normalin üzerinde seyrediyor. Son 10 yılda Doğu ve Güneydoğu başta olmak üzere birçok bölge çeşitli şiddette meteorolojik kuraklık gördü. 2025 ise en sıcak yıllardan biri olarak şimdiden tarihe geçmiş durumda. MGM’nin son değerlendirmesine göre Türkiye genelinde 1991-2020 normalleri temmuz ayı ortalama sıcaklığı 25 dereceyken 2025 Temmuz ayında sıcaklık değeri, 1,9 derecelik artışla 26,9 dereceye yükseldi. Bu da son 55 yılın en sıcak temmuz ayının yaşandığını gösteriyor.

TARIMSAL ÜRETİM, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN DOĞRUDAN ETKİLENİYOR

Zirai don, kuraklık, ani sıcaklık değişimleri ve tabii ki orman yangınları gibi ekolojik tahribata neden olan iklim kaynaklı olaylar tarımsal üretimi doğrudan zayıflatıyor. İklim olayları ve bunun tetiklediği orman yangınları, toprak kaybından su kaynaklarının tükenmesine, ekosistem dengesinin bozulmasından üretim maliyetlerinin yükselmesine kadar çok boyutlu baskılar oluşturuyor. Bu zorluklar, özellikle üretimin yoğun olduğu ve ekosistem hassasiyetinin yüksek olduğu bölgelerde daha ağır hissediliyor.

Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölge, küresel ısınmadan oransal olarak en fazla etkilenen yerlerden biri.

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz da son dönemdeki sıcaklıklar ile ilkbaharda yaşanan zirai donun kaynaklı olarak, bu sene buğdaydan narenciyeye, fındıktan zeytine kadar çoğu üründe yüzde 30-40 rekolte düşüşü beklendiğini söylüyor.

Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) 2025 yılı ilk bitkisel üretim tahminleri de rekolte düşüşüne işaret ediyor. TUİK, meyvelerde yüzde 24,4, tahıllar ve bitkisel ürünlerde yüzde 5,3, sebzelerde ise yüzde 1,7 oranında düşüş öngörüyor. Meyvelerde yaklaşık 7 milyon ton, tahıllarda 4,1 milyon ton ve sebzelerde 600 bin ton üretim kaybı öngörüsü var.

NARENCİYE SERT REKOLTE DÜŞÜŞÜ YAŞIYOR

Nisan ayında eksi 17 dereceyi bulan don olayları, yaz aylarında ise 45-50 derecelere ulaşan sıcaklıklar, özellikle narenciye üretimine ağır darbe vurdu. 2025 yılında, 36 ilde yaşanan don felaketinin ardından Ege Bölgesi narenciye rekoltesi yüzde 34 gerileyerek 682 bin tondan 449 bin tona düştü. Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği’nin, İzmir, Muğla ve Aydın Tarım ve Orman İl Müdürlükleri iş birliğiyle hazırladığı “Ege Bölgesi Turunçgil Rekolte Tahmin Raporu”na göre Muğla’da 155 bin 405 ton, Aydın’da 147 bin 805 ton, İzmir’de 133 bin 779 ton ve Balıkesir’de 12 bin 496 ton narenciye üretimi bekleniyor.

Temmuz 2025’te Türkiye, 26,9 derecelik sıcaklıkla son 55 yılın en sıcak temmuz ayını yaşandı.

Bölgedeki narenciye ürünleri arasında en yüksek üretim 220 bin 428 tonla mandalinada olsa da 2024 yılındaki 268 bin tonluk üretime göre yüzde 16’lık bir kayıp söz konusu. Geçen yıl 286 bin tonla zirvede yer alan portakal, yüzde 34 düşüşle 161 bin tona gerilerken limon ise en sert kaybı yaşadı. 2024’te 128,7 bin ton olan limon üretimi, 2025’te yarı yarıya düşerek 64,7 bin ton seviyesinde öngörülüyor. Greyfurt rekoltesi de 6 bin 831 tondan 4 bin 136 tona inmiş durumda. Rekoltedeki düşüşler karşısında ihracatçının tek temennisi ise ürünlerin kalitesinin ihracata uygun olması oldu.

ZİRAİ DON FINDIĞI DA VURDU

Dünya fındık üretiminin yüzde 64’ünü tek başına üstlenen ve toplam fındığının yaklaşık yüzde 80’ini ihraç eden Türkiye için fındık, oldukça değerli bir ürün. Ancak nisan ayında yaşanan zirai don, birçok tarım ürünü gibi fındık üretiminde de ciddi bir kayba yol açtı. Saha çalışmalarının sonucuna göre 2024 yılında 717 bin ton olan fındık rekoltesi, bu yıl yüzde 37 oranında azalarak yaklaşık 453 bin ton öngörüsü açıklandı.

Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) Genel Müdürü Ahmet Güldal, rekolte tahmininin saha gözlemlerine dayandığını ve hasadın ilerleyişine bağlı olarak bu rakamın iyimser olabileceğini söyledi. Ayrıca üreticinin, hem verimi hem kaliteyi hem de randımanı olumsuz etkileyen erken hasattan kaçınmaları gerektiğinin altını çizdi.

SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM YÖNTEMLERİ İÇİN TEŞVİK GEREKLİ

Tarım hem ekonomik hem de ekolojik açıdan stratejik bir sektör olmasına rağmen iklim değişikliği, toprak verimliliğinin azalması, su kıtlığı ve enerji maliyetleri gibi çok yönlü sorunlarla karşı karşıya. Bu nedenle sürdürülebilir tarım yaklaşımları ve modern teknolojilerin tarımsal üretime entegrasyonu, sektörün geleceği adına temel çıkış noktaları arasında yer alıyor.

İklim senaryolarında aksiyon alınmazsa, 2035 sonrasında yıllık yağış miktarının yüzde 10 ila 35 arasında azalabileceği öngörülüyor.

Sürdürülebilir tarım, toprağın canlılığını korumayı, su kaynaklarını etkin kullanmayı ve biyolojik çeşitliliği desteklemeyi merkeze alıyor. Bu doğrultuda da öncelikli olarak organik madde miktarı artırılarak toprak sağlığının iyileştirilmesi, damla sulama, yağmurlama gibi modern sulama teknikleri ile su kayıplarının azaltılması, kimyasal gübre ve pestisit kullanımının azaltılarak biyolojik mücadele yöntemlerinin teşvik edilmesi gerekiyor.Kırsal kalkınmanın desteklenerek üreticilerin örgütlenme ve kooperatifleşme yoluyla güçlendirilmesi de önemli başlıklardan biri.

MODERN TEKNOLOJİLERE GEÇİŞ ŞART HÂLİNE GELDİ

Tarım sektörünün, geleneksel yöntemlerin sınırlarını aşarak dijitalleşme ve yüksek teknolojiyle yeniden şekillenmesi gerekiyor. Verimliliği artırmak, maliyetleri düşürmek ve çevresel etkileri en aza indirmek için teknoloji tabanlı çözümler öne çıkıyor. Çünkü teknolojik gelişmeler, üretimin verimliliğini artırırken çevresel etkiyi azaltmaya yardımcı oluyor. Teknolojik dönüşümün merkezinde ise üç temel alan yer alıyor: dijitalleşme, veri tabanlı yönetim ve yenilenebilir enerji.

Günümüzde dijital tarım, drone teknolojileri ve sensörler, veri analitiği ve yapay zekâ tarımsal üretim süreçlerinin optimize edilmesine yardımcı olmak için kullanılıyor. Bu sayede, su tasarrufu, enerji verimliliği ve toprak sağlığının korunması gibi sürdürülebilir tarım hedeflerine ulaşılıyor. Türkiye’de sürdürülebilir tarım anlayışı, 1980’den itibarıyla daha fazla gündeme gelmeye başladı. Çevre dostu tarım uygulamaları ise Avrupa Birliği ile müzakerelerin başlamasıyla birlikte 2000’li yıllarda dikkat çekmeye başladı. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından Türkiye’de sürdürülebilir tarımın yaygınlaştırılması için birçok program ve proje yürütülüyor. Bu programlar, toprak sağlığını korumayı, suyu verimli kullanmayı ve biyolojik çeşitliliği artırmayı amaçlayan uygulamaları içeriyor

Total
0
Paylaşım
Benzer İçerikler
Oku

Küresel Tarım Üretiminin Sekiz Numarası: Türkiye

Türkiye Bankalar Birliği’nin, tarım sektörünü analiz etmek amacıyla hazırladığı “Tarım Sektörü Raporu 2023” yayımlandı. Raporda, küresel ve Türkiye tarım sektörü, sürdürülebilir tarım, trendler ve beklentiler başlıkları altında detaylı bilgiler paylaşılıyor.
Oku

Sessiz Tehlikenin Adı PESTİSİT

Tarım sektöründe verimliliği artırmak ve ürün kayıplarını önlemek amacıyla kullanılan pestisitler, modern tarımın vazgeçilmez unsurlarından biri hâline geldi. Gıda ürünlerinde kalan pestisit kalıntıları tüketicilerin sağlığını tehdit ederken hem uluslararası ticarette katı denetimlere hem de ret kararlarına yol açıyor.
Oku

Yapay Zekâ: Yerimize mi Geçecek? Yardım mı Edecek?

İnsan beyninin çalıştığı gibi çalışıyor, insan zekâsını taklit ediyor. İnternet ortamındaki içerikleri, yapay sinir ağları yardımıyla analiz ediyor. Metinleri okuyabiliyor, anlamlandırabiliyor ve öğretebiliyor… Yapay zekâ ve ChatGPT varoluşsal bir risk mi? Yoksa bir fırsat mı?