fbpx

DİJİTAL DÜNYANIN ENERJİ MİRASI

Gelişen teknolojiyle dijital hayatlarımız kolaylaşırken, arka planda dev bir enerji tüketimi büyüyor. Arka planda büyüyen bu enerji ihtiyacı, sürdürülebilirlik hedeflerine giderek daha çok ters düşüyor.

Internet of things, devices and connectivity concepts on a network, cloud at center

Günlük yaşamlarımızın neredeyse her alanı dijital teknolojilerle örülü. Haberleri telefondan okuyor, iş toplantılarını ekran karşısında yapıyor, verilerimizi buluta yüklüyor, eğlenceyi akış platformlarında arıyoruz. Tüm bu dijital konfor, görünürde fiziksel bir kaynak tüketimi yaratmıyor gibi görünebilir. Ne de olsa ekranlar hafif, dosyalar görünmez, hizmetler birkaç tıklama uzağında. Ancak bu “görünmezlik” hâli, veri merkezleri, işlemciler, soğutma sistemleri, fiber ağlar ve kesintisiz enerji kaynakları gibi aslında devasa bir altyapının sessiz çalışmasına dayanıyor. Her bir dijital işlem, arka planda enerji tüketen bir zinciri tetikliyor. Kullandığımız her yapay zekâ uygulaması, izlediğimiz her video, yaptığımız her internet araması, bir yerlerde elektrik tüketen donanımlarla mümkün oluyor. Ve bu tüketim, sanılandan çok daha büyük.

GÖRÜNMEYEN ENERJİ AÇLIĞI

İnternetin sunduğu her hizmetin bir altyapısı var. Bu altyapının merkezinde veri merkezleri yer alıyor. Binlerce sunucunun aynı anda çalıştığı, devasa işlem gücüne sahip bu merkezler, aynı zamanda yüksek sıcaklık üretiyor. Bu nedenle yalnızca verilerin işlenmesi değil, sistemin sürekli serin tutulması da enerji tüketiminin önemli bir kısmını oluşturuyor. Soğutma sistemleri, sunucular kadar enerji çekiyor, bu da her bir dijital işlemde aslında iki farklı enerji döngüsünün devreye girdiği anlamına geliyor.

Fiber ağlar, baz istasyonları, yönlendiriciler ve kesintisiz güç kaynakları da bu zincirin parçaları arasında. Dijital sistemlerin sürekli çalışabilmesi için her bileşenin her an aktif olması gerekiyor. Bunun sonucunda ortaya çıkan enerji talebi, ne yazık ki birçok ülkenin yıllık tüketimini aşacak boyutlara ulaşmış durumda. Altyapının bu ölçekte çalışması, veri tüketimindeki artışla doğrudan bağlantılı. Video akışlarının yükselişi, bulut hizmetlerinin yaygınlaşması ve yapay zekâ temelli uygulamaların yaygın kullanımı, bu sistemin daha hızlı ve daha kesintisiz çalışmasını gerektiriyor. Hâliyle bu da daha fazla enerji anlamına geliyor.

TÜKETİMİN GERÇEK ÖLÇEĞİ

Dijital teknolojilerin enerji talebine etkisi uzun süre göz ardı edildi. Ancak son yıllarda paylaşılan veriler, bu etkinin ne kadar büyük ve hızla büyüyen bir sorun hâline geldiğini açıkça ortaya koyuyor. Özellikle veri merkezleri, yapay zekâ uygulamaları ve kripto madenciliği gibi alanların enerji ihtiyacı, küresel çapta giderek büyüyen bir endişe kaynağı hâline geliyor.

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) tarafından yayımlanan 2024 tarihli rapora göre, veri merkezleri 2022 yılında dünya genelinde yaklaşık 460 terawatt-saat (TWh) elektrik tüketti. Bu rakam, İngiltere’nin aynı yılki toplam elektrik tüketimine yakın. Yalnızca dört yıl içinde, yani 2026’ya kadar bu miktarın 620 TWh’ye çıkması bekleniyor. Bu artışın en büyük sebeplerinden biri, veri miktarının katlanarak büyümesi. Video içerikler, bulut tabanlı uygulamalar, uzaktan çalışma sistemleri ve özellikle de büyük dil modelleri gibi yapay zekâ sistemleri, mevcut altyapının çok daha yoğun kullanılmasına neden oluyor. Buna bir de veri güvenliği için yapılan yedeklemeler, şifreleme sistemleri ve kriz anlarında kesintisiz hizmet sağlama hedefleri eklenince, enerji tüketimi geometrik bir hızla artıyor.

IEA’nın öngörülerine göre 2024–2030 arasında, veri merkezlerinin küresel elektrik talebine 500 TWh’nin üzerinde ek yük getirmesi bekleniyor. Bu, bazı Avrupa ülkelerinin toplam yıllık elektrik tüketimini tek başına aşan bir artış. Üstelik bu tahminler yalnızca veri merkezlerini kapsıyor. Evlerdeki cihazlar, mobil altyapı, yazılım güncellemeleri ya da yapay zekâ sistemlerinin eğitim süreçleri gibi etkenler bu hesaba dâhil değil.

Enerji talebindeki bu sıçrama, arz-talep dengesinin yanı sıra enerji üretiminin çevresel etkilerini de büyütüyor. Zira elektrik üretiminin büyük bölümü hâlâ fosil yakıtlara dayanıyor. Dolayısıyla dijitalleşme sürecinin arkasında büyüyen talep, iklim krizine dolaylı değil doğrudan bir katkı sunuyor.

TEKNOLOJİ DEVLERİNİN AYAK İZİ NE KADAR YEŞİL?

Teknoloji devleri, bir yandan dijital dönüşümün öncülüğünü yaparken diğer yandan küresel enerji tüketiminin en büyük paydaşları hâlinde. Google, Amazon, Microsoft ve Meta gibi şirketler, veri merkezleri aracılığıyla dünyanın dört bir yanında milyarlarca kullanıcıya hizmet sunuyor. Bu hizmetler, kullanıcıya neredeyse görünmeyen bir hız ve konforla ulaşsa da arka planda çalışan sistemler ciddi miktarda enerji tüketiyor.

Google, son yıllarda karbon ayak izini azaltmak adına önemli adımlar attı. Şirket, 2007’den bu yana karbon nötr olduğunu ve 2030’a kadar tüm veri merkezlerinde sadece karbon sıfır enerji kullanmayı hedeflediğini duyurdu. Ancak bu hedeflerin arkasında, büyüyen hizmet talebi nedeniyle artan enerji ihtiyacı gerçeği yatıyor. Google’ın kendi açıkladığı verilere göre, 2023 yılında şirketin elektrik tüketimi 2021’e göre yüzde 17 arttı. Yani yenilenebilir enerji yatırımları artsa da genel tüketim eğrisi yukarı yönlü ilerlemeye devam ediyor.

Benzer bir tablo Microsoft için de geçerli. 2020’de sıfır karbon hedefini duyuran şirket, yapay zekâ uygulamalarıyla birlikte veri merkezi kapasitesini agresif biçimde artırıyor. 2024 yılında yapay zekâ destekli Copilot hizmetlerini tanıtan Microsoft, bu sistemlerin çalışabilmesi için yüz binlerce GPU’yu aynı anda çalıştıran dev yapılar kuruyor. Şirket her ne kadar bu merkezleri yenilenebilir kaynaklarla desteklemeye çalışsa da altyapının büyüme hızı bu çabanın çoğu zaman gerisinde kalıyor.

Amazon Web Services (AWS) ise dünya çapında en yaygın kullanılan bulut hizmet sağlayıcısı. Binlerce şirketin ve milyonlarca kullanıcının dijital işlemleri, AWS veri merkezleri üzerinden yürütülüyor. Amazon da “2030’da yüzde 100 yenilenebilir enerjiyle çalışma” hedefini duyurmuş durumda. Fakat bu hedefin ne kadar kapsayıcı olduğu, şirketin veri merkezlerinin toplam karbon etkisini nasıl raporladığı gibi konular hâlen net değil.

Bu şirketlerin ortak noktası, enerji dönüşümü konusunda kamuoyuna umut veren hedefler açıklamaları. Ancak şeffaflık konusu hâlâ tartışmalı. Karbon ayak izi hesaplamalarında kullanılan yöntemler, veri merkezlerinin konumlarına göre değişen enerji karışımları ve ofis operasyonlarının toplam etkiye dâhil edilip edilmediği gibi sorular sık sık gündemde. Dahası, şirketlerin yalnızca kendi doğrudan enerji tüketimlerini değil, tedarik zinciri boyunca oluşan emisyonları da üstlenmeleri bekleniyor.

YÜKSELEN TÜKETİM, DÜŞÜK FARKINDALIK

Dijitalleşme, Türkiye’de de hız kesmeden devam ediyor. E-ticaretten kamu hizmetlerine, bankacılıktan uzaktan eğitime kadar pek çok alanda dijital uygulamalar günlük hayatın vazgeçilmez bir parçası hâline geldi. Ancak bu büyümenin enerji boyutu, hâlâ yeterince tartışılmıyor. Veri merkezlerinin elektrik tüketimi, altyapı yatırımları ve çevresel etkileri, kamuoyunda ya da politika düzeyinde öncelikli gündem maddeleri arasında değil.

Türkiye’de son yıllarda veri merkezi yatırımlarında artış gözlemleniyor. Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde özel sektör öncülüğünde yeni merkezler kuruluyor. Bunun yanı sıra kamu kurumlarının da e-Devlet uygulamaları için yüksek kapasiteli veri altyapılarına yönelmesi, enerji talebini artırıyor. Ancak bu talebin yönetimi konusunda belirli bir çerçevenin eksikliği fazlasıyla hissediliyor.

Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) verilerine göre, ülkenin toplam elektrik tüketimi her yıl artarken, bu artışın ne kadarının bilgi ve iletişim teknolojilerinden kaynaklandığına dair detaylı ve kamuya açık bir sınıflandırma bulunmuyor. Veri merkezlerinin çoğu özel mülkiyete ait olduğundan, enerji verimliliği, karbon ayak izi ya da soğutma sistemlerine dair şeffaf veriye ulaşmak zor.

Bir diğer eksiklik de yerli yazılım ve dijital hizmetlerin büyümesiyle ilgili. Türkiye’de geliştirilen dijital platformlar arttıkça yerli veri işleme ihtiyacı da artıyor. Ancak bu altyapı, çoğu zaman yabancı sağlayıcılara veya yurt dışındaki veri merkezlerine bağlı. Dolayısıyla bu da hem veri güvenliği açısından risk yaratıyor hem de enerji kontrolünü dışa bağımlı hâle getiriyor.

Regülasyon tarafında da henüz kapsamlı bir çerçeve oluşmuş değil. Veri merkezleri için minimum enerji verimliliği standartları, sürdürülebilirlik kriterleri ya da teşvik mekanizmaları konusunda net bir mevzuat eksikliği söz konusu. Avrupa Birliği’nin “enerji verimli dijital altyapı” stratejisine benzer bir yol haritasının Türkiye’de henüz oluşturulmamış olması, bu alanı plansız büyüyen bir sektör hâline getiriyor.

GÖRÜNMEYENİ GÖRMEK

Kısacası, veriyle işleyen hayatlarımızda tüketimin asıl yükünü çoğu zaman gözden kaçırdığımız sistemler üstleniyor. Görünürde hafif olan dijital alışkanlıklar, arka planda ciddi bir enerji talebini tetikliyor. Talebin yönünü belirleyen ise şirketlerin altyapı yatırımlarının yanı sıra bireylerin her gün verdiği onlarca küçük karar. Enerji kullanımının nereye kaydığını anlamak, sürdürülebilirlik hedeflerini gerçeğe dönüştürmenin ön koşullarından biri. Daha şeffaf teknolojiler, daha bilinçli tercihler ve enerjiye karşı sorumluluk duygusunu güçlendiren politikalar, bu görünmeyen yükü azaltmak için güçlü bir başlangıç olabilir. Belki de sorun uzaklarda aranacak kadar karmaşık değil, ekranın hemen arkasında duran basit tercihlerde gizli.

VERİLERLE TÜRKİYE PAZARI

TÜRKİYE’DE VERİ MERKEZİ PAZARI VE ENERJİ TÜKETİMİ

Türkiye’deki veri merkezi pazarının 2023’teki yatırım hacmi 2,25 milyar USD’ye ulaştı. Bu rakamın 2032’ye kadar yaklaşık 3,45 milyar USD’ye çıkması bekleniyor.

İstanbul, Türkiye’deki veri merkezi altyapısının yaklaşık yüzde 80’ine ev sahipliği yapıyor.

Veri merkezlerinin elektrik tüketimi 2023’te 2,6 terawatt-saat (TWh) seviyesindeydi. Bu miktarın 2030’a kadar iki katına çıkması öngörülüyor.

Veri merkezi enerji tüketimi, Türkiye’nin toplam elektrik talebinin giderek artan bir bölümünü oluşturuyor ve bu oran 2030’a kadar yüzde 2–3 seviyelerine ulaşabilir.

Total
0
Paylaşım
Benzer İçerikler
Oku

Yeşil Dönüşümün Büyük Destekçisi: Yapay Zekâ

Her alanda değişim ve dönüşüm başladı. Bu dönüşümün en büyük oyuncularının başında ise teknoloji şirketleri ve yapay zekâ modelleri geliyor. Peki, Yapay Zekâ (AI), sürdürülebilirliğe nasıl bir katkı sunuyor?
Oku

Yeşil Enerjinin Gri Problemi

Yenilenebilir enerjinin yükselen yıldızı rüzgâr türbinleri, temiz elektrik üretse de kullanım ömrü sona eren kanatlarının geri dönüşümü, sektörün çözüm bekleyen çevresel sorunlarından biri hâline geliyor.
Oku

Enerjide Bağımsızlık “Temizlikten” Geçiyor

Türkiye’nin 2022’deki 99,5 milyar dolarlık enerji faturası; dış ticaret açığının yüzde 73’ünü oluşturuyor! Enerjide dışa bağımlılığı azaltmanın yolu ise yenilebilir enerjiye yatırım yapmaktan geçiyor.