Avrupa Birliği, Aralık 2019’da açıkladığı ve Kıta’nın iklim politikası olarak lanse etse de aslında bir ekonomik dönüşüm programı olan Yeşil Mutabakat (Green Deal), Avrupa ülkelerine ihracat yapan ülke ve şirketleri “çevreci üretim” konusunda disipline etmeye başladı. Fakat 2021 sonu itibarıyla AB’nin karşı karşıya kaldığı enerji darboğazı, Kıta’da enerji özelinde iklim politikasının sorgulanmasına neden oluyor. Çünkü AB, bazı nükleer enerji ve fosil yakıt olan doğal gaz projelerini “yeşil” yatırım olarak sınıflandırma konusundaki yasa taslağını tamamladığını duyurdu. Projelerin, hangi kriterlere bağlı olarak yeşil yatırım sınıfına gireceğini belirleyen kuralları içeren taslak, bazı üye ülkelerden destek alsa da bir yıldır tartışılıyordu. Çünkü taslağa göre belirlenen kriterler karşılandığı takdirde, nükleer santral projeleri de “yeşil” yatırım sınıflandırmasına girebilecek. Bu kriterlerin başında, radyoaktif atıkların güvenli bir şekilde ortadan kaldırılması gelse de nükleer tesislerin kurulumu, tesis kapandığında sökümü, uranyum madenciliği ve atıkların bertaraf sürecinin çevreci olmadığına vurgu yapılıyor. ABD genelinde kurulu nükleer santrallerin, dörtte üçünde radyoaktif trityum sızması tespit edildiği hatırlatılarak da nükleerin, iklim krizi ile mücadele politikasından çok uzak olduğuna vurgu yapılıyor.
Nükleer İçin 2045’e Kadar İzin Alınabilecek
Nükleer santrallerin yeşil olarak etiketlenmesine yönelik eleştirilerin başında, nükleer enerjiye verilen desteklerin devam etmesinin, yenilenebilir enerjiye yatırımları engellediği iddiası geliyor. Taslak, kriterlerin karşılanması halinde nükleer santral projelerine 2045 yılına kadar inşaat izni verilmesini öngörüyor.
Enerji darboğazı içinde olan Avrupa Birliği, nükleer ve bazı doğal gaz enerji projelerini yeşil enerji olarak etiketlemek için tasarı hazırladı.
Ayrıca taslakta; elektrik üreten doğal gaz santralleri de “yeşil” sınıfına girebilecek. Bunun için doğal gazla çalışan santrallerin, bir kilovatsaatte 270 gramdan daha az karbondioksit salımı yapması yeterli. Bu kriter ile daha fazla karbon salımına neden olan diğer fosil yakıt kullanan santrallerin azaltılması hedeflenirken, bu istisna da yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımı yavaşlatabilir. Bu projelerin, yeşil olarak kabul edilebilmesi için doğal gaz santrallerine yapılan yeni yatırımlar veya mevcut tesislere ait emisyon üretimlerinin, 2030-2035 yıllarından önce inşaat ruhsat alması gerekiyor.
Almanya Doğal Gazdan Memnun, Nükleere Karşı
Almanya, AB’nin kriterleri karşılayan doğal gaz enerji projelerini “yeşil yatırım” olarak kabul etme planını memnuniyetle karşılarken nükleer enerji projelerini “yeşil” sayma önerisine karşı olduğunu açıkladı. Almanya, 2022 yılına girerken ülkedeki altı nükleer tesisin üçünü de kapatarak, nükleeri bırakma kararlılığının devam ettiğini göstermişti.
Ülke genelinde üretilen elektriğinin yüzde 45’ini yenilenebilir enerjiden elde eden Almanya, doğal gaz enerjisini; nükleer enerjiyi ve kömürle çalışan elektrik üretiminin aşamalı olarak kaldırılması ve sera gazının azaltılmasında köprü olarak görüyor. Almanya’nın 2030 yılına kadar, enerji ihtiyacının yüzde 80’inin rüzgâr ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerjilerden karşılanması gibi iddialı hedefi bulunuyor. Almanya, yalnızca nükleerden değil, aynı zamanda kömürden üretilen enerjiden de çıkmayı taahhüt eden sadece birkaç ülkeden biri. Almanya, sera gazı emisyonlarında 2020 yılına kadar, zaten yüzde 40,8’lik bir azalma elde etmişti. Ülkenin hedefi, sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar 1990 seviyelerine göre en az yüzde 65 azaltmak ve 2045 yılına kadar sera gazını nötr hale getirmek.
AB, Nükleerden Vazgeçemiyor!
Almanya dışında, Avusturya ve Lüksemburg gibi diğer ülkeler de nükleer enerjiye karşı çıkıyor. Enerjisinin yaklaşık yüzde 70’ini yakıttan elde eden Çek Cumhuriyeti, Finlandiya ve Fransa dâhil olmak üzere AB ülkeleri, karbon yayan kömür yakıtlı enerjiyi aşamalı olarak durdurmak için nükleeri çok önemli görüyor.
Türkiye-Almanya Ticaret Hacmi 41 Milyar Doları Aştı
Almanya, 15 milyar doları aşan yatırım ile Türkiye’de en büyük doğrudan yatırımı yapan ülkeler arasında yer alıyor. 7 bin 600 şirket ile Almanya, Türkiye’de en fazla yabancı şirkete sahip ikinci ülke konumunda. Ayrıca Almanya, Türkiye’deki patent başvurularında, 2017 yılında ABD ve Japonya’nın önünde geçerek 2 bin 44 başvuruda bulunmasıyla dikkat çekiyor.
Türkiye’nin Almanya ile olan ticaret hacmi açısından, Almanya’nın iklim krizi ile mücadele noktasında attığı adımlar ve geçen yıl onaylanan tedarik zinciri yasası, Türkiye’deki üreticileri de yakından ilgilendiriyor.
Almanya ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi, 2021 yılında 41,1 milyar dolar ile rekor seviyeye çıktı. Bu hacim, Türkiye ile 27 AB ülkesi arasındaki mevcut ticaret hacminin neredeyse dörtte birini oluşturuyor. Türkiye’nin Almanya’ya ihracatı, geçen yıl 18 milyar dolar oldu. İhracatın 17,1 milyar dolarını ise sanayi sektörü oluşturuyor.
Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası (AHK Türkiye) Başkanı Dr. Markus Slevogt, bu açıdan Türkiye’de bulunan ihracatçıların, Avrupa Yeşil Mutabakatı doğrultusunda uyumlaştırılmasının Almanya için de önemli olduğunu ve bunun ticari faaliyetleri, önemli ölçüde etkileyeceğine vurgu yapıyor.
Almanya’nın Tedarik Zinciri Yasası, Türkiye İçin de Önemli
Türkiye’nin Almanya ile olan ticaret hacmi açısından, Almanya’nın iklim krizi ile mücadele noktasında attığı adımlar ve geçen yıl onaylanan tedarik zinciri yasası, Türkiye’deki üreticileri de yakından ilgilendiriyor. Almanya’nın uzun süredir gündeminde olan Alman Tedarik Zincirinde Durum Tespit Yasası, küresel tedarik zincirinde insan haklarının korunmasını amaçlıyor. Yasa uyarınca Alman şirketler, kendi tedarik zincirleri içinde insan haklarının gözetilmesini sağlamakla yükümlü kılındı. Bu yükümlülük, özellikle otomotiv endüstrisi, mekanik mühendislik, metal endüstrisi, kimya, tekstil, yiyecek ve lüks tüketim ürünleri, toptan ve parkende, elektronik ve enerji sektörü gibi yüksek ekonomik değere sahip sektörler için önem arz ediyor.
Almanya Tedarik Zinciri Yasası, Alman şirketleri, insan hakları, istihdam koşulları ve çevre konuları açısından küresel tedarikçilerinden de sorumlu tutuyor.
Alman Tedarik Zincirinde Durum Tespit Yasası’nın Alman şirketlerden beklentisi, şirketlerin büyüklüğü, faaliyet alanları ve tedarik zincirindeki konumlarıyla orantılı olarak kendi tedarik zincirleri içindeki insan hakları ihlali risklerini tespit etmeleri ve raporlamaları yönünde. Şirketler insan hakları, istihdam koşulları ve çevre konuları ile ilgili durum tespiti yapmak zorundalar. Bu yükümlülük risk analizi yapmak, önleyici ve ihlali giderici tedbirler almak, ilgili dokümantasyon ve raporlamaları yapmayı kapsıyor. Bu yükümlülüklere, insan hakları komiseri atamak, bir politika metni hazırlamak ve bir şikâyet mekanizması kurmak da dâhil.
Yasa, 2023’te Yürürlüğe Girecek
Yasa, 2023’te yürürlüğe girecek ve ilk etapta, 3 binden fazla çalışanı olan 600’den fazla Alman şirketini bağlayacak. 2024’ten itibaren ise binden fazla çalışanı olan yaklaşık 3 bin şirketi kapsayacak. Küresel ve satış piyasaları içindeki tedarik zincirleri, uluslararası kabul görmüş insan haklarının yeterli seviyede korunmaması ve şeffaf olmayan yapıları sebebi ile şirketler için büyük risk taşıyor. Çünkü yasada yer alan yükümlülüklere aykırılık halinde Alman şirketlere, 100,000 euro’dan 800,000 euro’ya kadar değişen para cezaları uygulanabilecek. Ayrıca yıllık cirosu 400 milyon euro ve üzeri olan şirketlerin de ortalama yıllık cirolarının yüzde 2’si oranında para cezasına çarptırılması öngörülüyor. Şirketlerin yasayı ihlal etmeleri halinde üç yıllığına tedarik, inşaat veya hizmet alanlarında kamu ihalelerine katılmaktan menedilebilmesi mümkün olacak.