Asya ülkelerinde daha ucuza ve daha fazla üretim modeli, uzun yıllardır enflasyonu baskılasa da salınan emisyon oranlarını artırdı. Son 20 yılda dünyanın üretim merkezi olan Çin, yüzde 33 pay ile küresel emisyon salımında da lider oldu. Tedarik ve üretim arzı kaynaklı küresel enflasyondaki yükseliş, küresel şirketleri yeni bir üretim modeli için arayışa soktu. Bu arayışın ve enerjideki yeni tercihlerin, iklimle mücadeleyi nasıl etkilediğine ışık tuttuk.
Küresel ekonominin bugün karşı karşıya kaldığı enflasyonun nedeni, sadece pandemi değil, şirketlerin daha ucuza daha fazla üretmek için Çin’i keşfetmesine dayanıyor. Bugün küresel tedarik zincirindeki kopmanın nedeni, Batılı şirketlerin, ucuz iş gücü ve ham madde avantajıyla yatırımlarını, Çin başta olmak üzere diğer Uzak Doğu ülkelerine taşımasına kadar uzanıyor. Çin’in 2000 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmasıyla ülkede yatırım ve “ucuz iş gücüne” bağlı üretim de artmaya başlıyor.
COVID-19 pandemisine kadar dünya pazarları, Uzakdoğu’da üretilen ucuz ürünlerin işgali altındaydı. Ucuz ürünler, “teşvikli lojistik” ile dünyanın her bir noktasına ulaşabiliyordu.
Çinli şirketlerin yanı sıra Batılı şirketlerin de ucuz iş gücü nedeniyle üretimlerini Çin’e kaydırması, Çin’i yüzde 15 payı ile ihracat lideri yaptı fakat bu eğilim, Çin’i havayı en çok kirleten ülke konumuna da getirdi. Yüzde 85 enerjisi fosil kaynaklı olan Çin, küresel karbon salımında yaklaşık yüzde 33 paya sahip. Ülkenin 1990’lı yıllarda kişi başı karbon salım miktarı 1,97 ton iken bu pay, katbekat artarak 2020 yılında 8,2 tona yükseldi. Bu yükselişte, Çin kadar Batılı şirketlerin de payı oldukça yüksek.
COVID-19, TERCİHLERİ DEĞİŞTİRDİ
2019 yılının son çeyreğinde Çin’de başlayan COVID-19 salgını, ilk olarak ülkede ucuz üretim çarkının durmasına ve pazarların alışkın olduğu ucuz ürün tedariğinin aksamasına neden oldu. Uzun bir süre uçaklar havalanmadı, gemiler limanlara yanaşamadı. Lojistikte oluşan zarar, daha sonra taşınan ürüne maliyet olarak yansıdı. Çin’de üretim artık eskisi kadar ucuz değildi ve ürün pazara gelene kadar rekabetçiliğini kaybediyordu.
Böylece uzun yıllar, Asya’da yapılan ucuz üretim sayesinde, düşük enflasyonla yaşayan gelişmiş ülkelerde, üretici fiyatlarındaki artışa bağlı tüketici enflasyonu yükselmeye başladı. Pandemi döneminde tedarik sürecinde yaşanan aksamalar, Batılı şirketlerin, Çin’de ve tek merkezli üretimi sorgulamasına neden oldu ve yeni arayışlara yöneltti.
FOSİL YAKIT BAĞIMLILIĞI, EKONOMİ İÇİN TEHDİT
Pandemi döneminde üretim ve seyahatlerin durması, petrol başta olmak üzere fosil yakıtlara olan talebi de düşürmüştü. Küresel ekonomideki hızlı toparlanma, hizmetten çok ürün talebini artırdı. Bu talep fosil yakıta bağlı sanayinin enerji talebini artırdı. Fosil yakıtlarda son dönemde yatırımların azalması ve OPEC üyelerinin üretimi sınırlı tutması, enerji fiyatlarının yükselmesine neden oldu. 2020 yılında talepteki düşüşe bağlı olarak yüzde 20 değer kaybeden petrol fiyatları, artan talep ile birlikte 2021’de yüzde 55 arttı. Artış 2022’de de devam etti ve petrolün varil fiyatı 139 dolara kadar çıktı. Petrol fiyatlarındaki büyüme, dünyanın en değerli şirketleri listesini dahi etkiledi. Suudi petrol devi Aramco’nun piyasa değeri Mayıs 2022’de 2,43 trilyon dolar oldu ve piyasa değeri 2,37 trilyon dolar olan Apple’ı geride bıraktı. Petrol fiyatlarındaki yükselişle birlikte şirket, geçen sene kârını ikiye katlamıştı.
Rusya-Ukrayna savaşı, enerji fiyatlarını uçurdu. Petrol gibi doğal gaz fiyatları da rekor seviyelere ulaştı. 2021’de yaklaşık yüzde 62 yükselen küresel doğal gaz fiyatı, 2022’nin henüz ilk çeyreğinde yüzde 105 arttı. Doğal gaz fiyatları 2.850 dolar/1000 metreküp seviyesini gördü. Petrol ve gaz fiyatlarını tetikleyen ana neden ise Şubat 2022’de dünyanın en zengin doğal gaz rezervine sahip Rusya’nın, Ukrayna’ya başlattığı askeri operasyon oldu.
ENERJİ KAYNAKLI EMİSYONLAR ARTTI
Önceki yıllarda artan sadece enerji maliyetleri değil. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) bu yıl yayımladığı raporda, enerjiden kaynaklı küresel karbondioksit emisyonlarının 2021’de yüzde 6 artarak 36,3 gigaton ile rekor bir seviyeye ulaştığını duyurdu. 2020’de enerji talebindeki düşüşe bağlı olarak küresel karbondioksit emisyonlarının yüzde 5,2 azaldığına vurgu yapılan raporda, pandemiden sonra emisyon salımındaki artışa dikkat çekildi.
YENİLENEBİLİR ENERJİ ÜRETİMİ ARTTI FAKAT…
2021 yılında yenilenebilir enerji üretiminin şimdiye kadarki en büyük yıllık büyümesi kaydedilmesine rağmen, petrol ve gaz arzının sınırlı olması ve fiyatların artması, daha fazla kömürün yakılmasına neden oldu. Raporda yakıtlar açısından verilere de yer verildi. Kömür emisyonları 2021 yılında, tüm zamanların en yüksek seviyesi olan 15,3 milyar tona ulaştı ve küresel karbondioksit emisyonlarındaki genel büyümenin yüzde 40’ından fazlasını oluşturdu. Doğal gazdan kaynaklanan karbondioksit emisyonları 7,5 milyar tona, petrolden kaynaklanan emisyonlar ise 10,7 milyar tona ulaştı. Raporda yer alan bilgilere göre bugün gelinen noktada, yenilenebilir enerji kaynakları ve nükleer enerjinin, küresel elektrik üretiminde kömürden daha yüksek bir paya sahip olması, doğa için bir umut olabilir.
ÇİN YİNE SAHNEDE!
Küresel şirketler, tek merkezli tedarik sisteminin risklerini fark ederek, yatırımlarını farklı bölgelere yönlendiriyor olsa da Çin’in lider tedarikçi rolü hâlâ değişmedi. Çin, küresel ticaretin toparlanmaya başladığı 2021 yılında, 2019’a göre 750 milyon ton daha fazla emisyon üreterek bu anlamdaki liderliğini de korudu. Raporda, Çin’de son iki yıldaki emisyon artışlarının, aynı dönemde dünyanın geri kalanındaki toplam düşüşten daha fazla olduğu kaydedildi.
Toplam fosil yakıt tüketimin yüzde 65’i altı ülkeye ait! Çin, 2020 yılında da Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Hindistan, Rusya ve Japonya ile birlikte dünyanın en büyük karbondioksit yayıcıları arasındaydı. Dünya nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan bu ülkeler, toplam küresel fosil yakıt tüketiminin yüzde 65,2’si ve küresel karbondioksitin yüzde 66,7’sinden sorumlu. 2020 yılında beş ekonomi, emisyonlarını azaltırken sadece Çin’de yüzde 1,5 artış yaşandı. 2021’de, ABD’de yüzde 4, AB ise yüzde 2,4 karbondioksit emisyonlarını azaltmayı başarmış.
HİNDİSTAN YENİ ÇİN Mİ OLACAK?
İngiltere ve Avrupa Birliği ile yaptığı serbest ticaret anlaşmaları neticesinde dünya kamuoyunun “Yeni Çin” olarak ifade ettiği Hindistan’da da karbondioksit emisyonları 2021’de arttı. Emisyon salımı, 2019 seviyelerinin üzerine çıktı ve kömürlü üretim tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Küresel ticarette üretim ve tedarik risklerinin azaltılmasına yönelik yatırımların bir bölümü Asya’dan diğer üretim merkezlerine kaymaya başladı. Hindistan, bu ülkeler arasında yer alsa da Çin’deki benzer risklerin Hindistan için de geçerli olması yatırımları Batı pazarlarına daha yakın üretim merkezlerine yöneltiyor. Türkiye’nin de aralarında olduğu Polanya ve Bulgaristan gibi ülkelerin lojistik avantajları olsa da Asya’ya nazaran üretimin daha pahalı olması, üretici enflasyonuna neden oluyor. Tedarikçi ağının genişlemesi ve çeşitlenmesi, lojistik maliyetlerini de yükseltiyor. Navlunlar, birim maliyetleri artıracağı için tedarik ağındaki değişimin kalıcı olması hâlinde enflasyon yüksek seyretmeye devam edebilir. Diğer yandan küresel tedarik zincirindeki bu değişim, gemi talebini de artırıyor. Bu da Uzakdoğu ülkelerinde daha fazla geminin inşa edilmesi anlamına geliyor. Tersanelerin bugün sipariş defterinde mevcut filo kapasitesinin yaklaşık yüzde 25’i oranında yeni inşa projesi bulunuyor. 15 yıldır bu kadar yüksek bir sipariş defterine ulaşılamamıştı.
DÜNYANIN ENFLASYON İLE BAŞI DERTTE
Üretici ve lojistik maliyetlerine bağlı artışa geçen küresel enflasyon, enerji fiyatlarındaki artış ile birlikte ekonomiler için tehdit hâline geldi. ABD, Mart ayında yüzde 8,5 ile 40 yılın en yüksek enflasyon verisini açıkladı. Ülkenin Nisan enflasyonu da beklentinin üstünde ve 8,3 oldu. AB’nin en güçlü ekonomisi Almanya ise Mart 2022’de son 41 yılın en yüksek enflasyon oranına ulaştı. Aynı Euro Bölgesi’nde, yıllık enflasyon yüzde 7,4’e çıkarak kayıtlardaki en yüksek seviyeye ulaştı.
ENFLASYON KALICI MI?
Enflasyonun pandemi ile birlikte ham madde ve ürün tedarikindeki sıkıntılardan kaynaklandığına ve arzın artmasıyla enflasyonun normale döneceğine dair beklentiler yüksek. Çin’in DTÖ’ye üyeliği sonrası Asya ülkelerinden ucuz ürün tedariki ile gelişmiş ülkelerin enflasyonu baskıladığı ve Çin’de üretimin aksaması ile senaryonun değiştiğini düşünen ekonomistler, enflasyonun uzun bir süre kalıcı olabileceğine inanıyor.
Enflasyondaki en büyük iki nedenin, enerji ve gıda arzındaki yetersizliğe bağlı olarak
fiyatların yükselmesi gösteriliyor.Fosil yakıta bağımlılık, kuraklık ve don gibi doğal olaylar nedeniyle tarım ürünleri azalmaya başladı. Yeterli arzın sağlanması için iklim koşulları faktörünün dikkate alınması gerekiyor.
Avrupa’da da kömür tüketimi arttı. Enerji ihtiyacının büyük bölümünü Rusya’dan ithal eden Avrupa Birliği, Rusya-Ukrayna savaşından en çok etkilenen ekonomi oldu. Çünkü AB, Rus petrolünün en büyük alıcısı ve doğal gaz ithalatında ise Rusya yüzde 45 paya sahip. Yükselen doğal gaz fiyatları nedeniyle elektrik üretim santralleri, havayı daha fazla kirleten kömüre yöneldi. Karbon emisyonu maliyeti nedeniyle daha avantajlı durumda olan doğal gaz yakıtı avantajını yitirdi. Sadece Almanya’da 2021 yılının ikinci çeyreğinde linyit ve taş kömürü ile üretilen elektrik miktarı 28 teravatsaat iken üçüncü çeyrekte 35,1 teravatsaate yükseldi. Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde AB, yüksek miktarda karbon emisyonuna neden olan kuruluşlardan, iklim hedeflerine uymak için daha fazla çaba sarf etmelerini istese de enerji fiyatları üreticileri tersine zorluyor.
TÜRKİYE, KÜRESEL TİCARETTE ROLÜNÜ GÜÇLENDİRİYOR
Türkiye, pandemi döneminde gösterdiği üretim performansı ve sahip olduğu lojistik avantaj ile 2021 yılında küresel ihracat pasatasındaki payını yüzde 1’in üzerine çıkardı. Dünya’nın en büyük ithalatçısı ABD, Türkiye’nin ihracatında payını yüzde 6.5’e çıkarırken, aynı dönemde Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı olan AB’ye ihracatındaki büyüme yüzde 21 oldu. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle, bu büyümeyi, Türkiye’nin artık ölçek ekonomisine geçmesine ve sektörlerin büyük siparişler almasına bağlıyor. Çok sayıda ihracatçı sektörün de bir buçuk yıldır oldukça yüksek kapasite ile çalıştığı belirtiliyor. Daha çok üretim yapılsa da ham madde ve enerji maliyetlerine bağlı olarak karlılıkların azaldığı dile getiriliyor.
AB, FOSİL YAKITA ALTERNATİF ARIYOR
Diğer yandan AB, fosil yakıta ve Rusya’nın enerjisine olan bağımlılığını azaltmak için yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırmaya yönelik yeni bir strateji hazırlıyor. 2030 yılına kadar temiz enerji hedefinin yüzde 40’tan yüzde 45’e yükseltilmesi önerilecek. Önerilecek pakette, biyometan için bir yol haritası, hidrojen üretimini ve ithalatını artırmak için bir plan ve AB harici enerji katılımı için de bir taslak bulunacağı belirtildi.
AB’NİN GÜNEŞ ENERJİSİ PLANI
Pakette ayrıca büyük ölçekli bir güneş enerjisi atılımının başlatılması için de öneri bulunuyor. Güneş enerjisi, enerjide dışa bağımlı Türkiye sanayisinin de son dönemde öncelikli yatırımları arasında yer alıyor. Nedeni ise güneş paneli hücreleri maliyetlerinin son 10 yılda yüzde 80’den fazla düşmesi. Buna rağmen yine de güneşten yeterli ölçüde yararlanılmıyor. 2020 yılında AB elektriğinin yalnızca yüzde 5’i güneş enerjisinden üretilmiş. Güneş enerjisinin ısı üretimindeki payı ise sadece yüzde 1,5. Önerilecek plan ile evlerde, ofislerde, mağazalarda ve fabrikalarda gazla çalışan elektrik ve ısıtmanın kesilmesi riskine karşı “Avrupa Güneş Enerjili Çatılar Girişimi” başlatılacak. Bir yıl içinde tüm kurumların adım atması istenecek ve ilk etapta AB ve ulusal hükümetlerin kurumsal binalarının çatıları hedef olarak seçilmiş. Aslında Avrupa’da, planlanmış yaklaşık 14 büyük ölçekli güneş enerjisi üretim projesi bulunuyor; fakat yatırım maliyetleri oldukça yüksek olması nedeniyle fon bekliyor. Önerinin kabul edilmesi ihtiyaç duyulan fonun oluşmasını sağlayabilir.
GÜNEŞ, TÜRKİYE’DEN DOĞUYOR!
Türkiye Elektrik İletim AŞ (TEİAŞ), 2022 Mart ayı kurulu güç raporuna göre, Türkiye’nin güneş enerjisi santralleri hızlı bir artış hâlinde. Yenilenebilir santraller toplam kurulu gücün yaklaşık yüzde 54’nü oluşturuyor. Fosil yakıtlı santrallerin kurulu gücü ise 2022 yılı Mart ayı sonu itibarıyla arttı ve toplam kurulu güce oranı yüzde 46 oldu. Türkiye, yenilenebilir enerjide son sekiz yılda büyük bir atılım gösterdi. 2014’te 40 megavat olan Türkiye’nin güneş enerjisi kurulu gücü, 2022’de 8 bin megavatı geçti ve santral adedi de 8 bin 566’ya ulaştı. Yılın ilk üç ayında en yüksek artış yine güneş enerjisinde oldu ve kurulu kapasiteye 173 adet santral eklendi. Böylelikle güneş enerji kurulu gücü, toplam kurulu gücün yüzde 8’ni oluşturdu.