fbpx

İklim Değişikliğinin İzleri Derin, Sonuçları Ağır

Özellikle son birkaç yıldır iklim değişikliği kaynaklı oluşan afet olaylarının arttığı görülüyor. Gezegenimiz için ciddi boyutta tehdit oluşturan bu felaketler, çevresel zararlar ve tür kaybının yanında büyük bir ekonomik krizi de beraberinde getiriyor.

Dünya her geçen gün ısınıyor. Aşırı sıcak hava dalgaları buzulların eritiyor ve su seviyesinin yükselmesine neden oluyor. Okyanusların maruz kaldığı ve emdiği yüksek oranlı karbondioksit, suyun asidik oranını artırdığından canlıların ölmesine neden oluyor. Isınan okyanuslar etkisiyle havanın değişen yapısı, bazı bölgelerde kuraklığı, bazı bölgelerde yağmuru, bazı bölgeler ise fırtına olaylarını artırıyor. Sıcak hava dalgası aynı zamanda orman yangınlarını da tetikliyor. Tüm bu felaketlere sera gazı etkisiyle oluşan iklim değişikliği neden oluyor. İklim değişikliğinin esas başrolü ise insan.

Özellikle son birkaç yıldır iklim değişikliği kaynaklı oluşan çevresel olayların arttığı görülüyor. Sel, kasırga, siklon, orman yangını gibi yaşam alanları için ciddi boyutta tehdit oluşturan olaylar, çevresel zararların yanında canlı çeşitliliği ve tür kaybına da neden oluyor. Artan sıcaklıkların etkisiyle su kaynaklarında yaşanan azalma ve artan kuraklık ise son yıllarda yaşanan kitlesel göçlerin en büyük sebeplerinden biri olarak gösteriliyor. Türkiye de bu tehdidi yaşayan ülkelerden biri. Araştırmalar, Türkiye’nin sıcaklık açısından kuraklık bandına girmek üzere olduğunu gösteriyor. Durum değişmediği sürece de iklim kaynaklı göçler gelecek yıllarda daha da artacak.

DEĞİŞİMİ DURDURMAK MÜMKÜN AMA…

Isı dalgalarını daha sıcak ve daha sık hâle geldiği günümüzde ancak insanlık atmosfere daha az sera gazı salgılamayı başarırsa iklim değişikliğinin artışı durdurulabilir. Fakat ne yazık ki bu anlamda yapılan tüm çalışmalar, yasa tasarıları ve anlaşmalara rağmen dünya hâlâ yerinde sayıyor. Çünkü tüketim azalmadığı gibi giderek artıyor. Bunu değiştirmek ve önüne geçmek mümkün, her şey bizim elimizde ancak kesin sonuç almak için doğru adımları hızlı şekilde uygulamaya koymamız gerekiyor. Bugün yapılan her bir yanlışın yarın daha büyük bir felaket olarak karşımıza çıkacağını fark etmeli bu yüzden de sürdürülebilirliği hayatın her alanına entegre etmeliyiz.

McKinsey, 2050 yılı itibarıyla net sıfır emisyon hedeflerine ulaşılması için hükûmetlerin, işletmelerin ve bireylerin enerji ve arazi kullanım sistemlerine yaptıkları toplam küresel harcamayı yıllık 3,5 trilyon dolar kadar bir miktarda artırmaları gerektiğini paylaştı. Rakamların detayları, bu miktarın günümüzde gerçekleştirilen yatırım miktarından yüzde 60 daha fazla olduğunu gösteriyor. 2050 yılına kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşabilmek için ise küresel ekonomide köklü bir dönüşümün gerçekleşmesi gerekmektedir.

CİDDİ BİR EKONOMİK KIRILMA YAŞANIYOR

Özellikle iklime bağlı tarım, turizm ve enerji gibi sektörleri derinden etkileyen iklim değişikliği, ülkeler için ekonomik anlamda olumsuz sonuçlar doğurduğundan büyümeleri için büyük engel teşkil ediyor. 2020 son 40 yılın üçüncü en sıcak yılı olurken 2021 dünyanın en sıcak altıncı yılı oldu. Küresel salgının da eklenmesiyle son iki yıl, hükûmetler açısından ekonomik olarak oldukça zor geçti. Aon tarafından hazırlanan rapora göre 2021’de iklim değişikliği kaynaklı yaşanan afet olayları sonucu ekonomik maliyet 329 milyar doları buldu. Christian Aid isimli kuruluşunun yayımladığı rapor ise 170,3 milyar dolarlık bir maliyet kaybı yaşandığını belirtti.

Maliyet tablosu değişiklik gösterse de sonuç değişmiyor. Nereden bakılırsa bakılsın hasar her anlamda oldukça fazla. Avrupa Çevre Ajansı (AÇA) tarafından yayımlanan bir başka rapora göre ise geride bırakılan 40 yıl içinde 85 bin ila 145 bin kişinin hayatını kaybetmesine yol açan iklim olaylarının neden olduğu ekonomik kayıplar 450 ile 520 milyar euro arasında değişiklik gösteriyor.

30 TRİLYON DOLARLIK MALİ KAYIP BEKLENİYOR

Hükûmetler tarafından sistemler değiştirilmediği ve krizi önlemek adına yasa tasarıları geliştirilmediği sürece her geçen gün etkisini artıran iklim değişikliği, maliyet kayıplarını yükseltiyor. Bu konu üzerine yapılan araştırmalar da çok net bir şekilde gösteriyor ki bu şekilde yaşamaya ve etrafımızda olup bitenlere göz yummaya devam ettiğimiz takdirde ekonomik zararlar artmaya devam edecek. Yani gelecek bugünden çok daha zor geçecek gibi duruyor. Deloitte’un hazırladığı rapor; Paris İklim Anlaşması’nda belirlenen ortalama sıcaklık kriterlerine uyulursa küresel ekonominin 43 trilyon dolar daha fazla büyüyeceğini ancak aksi bir durum yaşanır ve 2070 yılına kadar dünyadaki ortalama hava sıcaklıkları 3 derece artarsa küresel ekonominin 178 trilyon dolarlık zararla karşı karşıya kalacağını gösteriyor.

New York Üniversitesi Politika Enstitüsü tarafından farklı ülkelerde yaşayan ve iklim değişikliği alanında uzman 738 ekonomistle yapılan anket oldukça çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. “İklim Değişikliğinde Ekonomik Fikir Birliği” başlıklı çalışmaya göre, mevcut ısınma eğiliminin devam etmesi durumunda iklim değişikliğinden kaynaklanan ekonomik zararlar, 2025’e kadar yıllık 1,7 trilyon dolara, 2075 yılına kadar ise yaklaşık 30 trilyon dolara ulaşacak. Ayrıca ankete katılan ekonomistlerin yüzde 89’u iklim değişikliğinin ülkeler arasındaki gelir eşitsizliğini şiddetlendireceğini, yüzde 70’i ise ülkeler içindeki eşitsizliğin gezegenin ısınmasıyla artacağını düşünüyor.

“ŞİMDİ ÖNLEM ALINMAZSA DAHA KÖTÜ BİR TABLO YAKIN”

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, iklim değişikliğinin artan maliyetleri ile ülke ekonomilerine yansıyan boyutlarını ele aldığı yazısında, iklim değişikliğinin gezegenimizin karşı karşıya kaldığı en büyük ve en acil önlem alınması gereken problemlerin başında geldiğinin altını çizdi. Birpınar, “Gezegenimizin doğal varlıklarını kaybetme riskinin yanı sıra, ekonomik olarak da çok ciddi bir riskle karşı karşıya durumdayız. Ancak iklim değişikliğinin maliyetlerini el alırken yalnızca geçmişte neden olduğu kayıp ve zararlara bakmak ve gelecekteki maliyetleri göz ardı etmek bizi yanlış yönlendiriyor.

İklim kaynaklı hava olayları, geçtiğimiz yıl başta olmak üzere son yıllarda doğal mirasa ve gezegenimizin yaşam koşullarına verdiği hasarın yanı sıra çok ciddi ekonomik kayıplara da neden oldu. Bu bulgular bile acil eyleme geçmemiz konusunda yeterli olacak düzeyde olmakla beraber, önlem alınmaması durumunda daha kötü bir tablo ile karşılaşacağız. Özellikle Paris Anlaşması’nın küresel sıcaklık artışını sanayi öncesi döneme göre 2 derecenin altında tutma hedefinin yalnızca bir anlaşma maddesi olmadığını, bunun insanlığın ve gezegenimizin yaşanabilir koşullarda kalmaya devam edebilmesi için bir mecburiyet olduğunun farkına varmalıyız. Uluslararası iklim değişikliği müzakerelerinde sıklıkla dile getirildiği ve bilimsel araştırmalarda öngörüldüğü üzere tüm ülkelerin 2 derecelik hedefin ötesine geçip 1,5 derece hedefine ulaşmak için çaba sarf etmesi şart. Bu konu özellikle gelişmekte olan ülkeler için çok daha fazla anlam ifade ediyor.

Total
0
Paylaşım
Benzer İçerikler
Oku

Bakanlıkta “İklim Değişikliği” Alarmı

Türkiye Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ismine, Ekim 2021’de “İklim Değişikliği” ibaresi eklendi. Aynı dönemde kabul edilen Paris Anlaşması ise aslında Türkiye’nin iklim eyleminde sorumluluk almaya gönüllü olduğunu gösteriyordu. Peki bu sorumluluk, eylemi de beraberinde getirdi mi?
Oku

Perakende Devleri Değişim Sürecinde

Yılı 1,8 trilyon TL ile kapatacak olan perakende sektörünün 2022 performansını; ham madde krizi, döviz kuru, fiyat artışları ve tüketicinin alım gücü gibi etkenler belirlese de “sürdürülebilirlik için atılan adımlar” piyasada önemli bir baskı kurmuş durumda.
Oku

İklim Değişiminin Etkileri Görünenin Çok Ötesinde

İklim değişiminin yeryüzünde yarattığı fiziki etkileri kavurucu sıcaklıklar, ani kasırgalar, fırtınalar ve seller yaşadığımızda görüyoruz. Peki ya görünmeyen etkiler neler? İklim krizi ve mental sağlık arasında nasıl bir bağ var?
Oku

Mesleklerin Teknoloji İmtihanı

Dijital devrimin dönüştürdüğü iş dünyası, bugün bazı mesleklerin tamamen yok olması riskiyle karşı karşıya. Bir diğer deyişle, mesleklerin sürdürülebilirliği artık teknolojinin ellerinde. El becerisi ve hareket gerektiren işlere ise yapay zekânın henüz gücü yetmiyor.